i love Opera

  • 0


bayinizden ısrarla isteyiniz.        opera unite

  • 0


*Yıllardır günlük tutmayı hayal ederdim. Şimdi vaktim var: bir şey düşünemiyorum. Yazdıklarımı okudum: aptalca sözler etmişim. Kendimi kötülemeye söz vermişim: onu da yapamıyorum. İnsan Kafya'yı okuyamazsa... bitiktir işi. Bir silgi gibi tükendim ben. Başkalarının yaptıklarını silmeye çalıştım: mürekkeple yazmışlar oysa. Ben, kurşunkalem silgisiydim. Azaldığımla kaldım.

s.598 Tutunamayanlar
oğuz atay

günün sözü

  • 0



yöneticiler, insanların üstüne çıkılmış kaçak katlar gibidir.
bekleyin yıkım ekipleri yolda...

yöneticilik for dummies

önsöz: yazarı okurken kısa iş hayatında aldığı maillerden, kulak misafiri olduğu konuşmalardan edindiği tecrübeleri lütfen küçümsemeyiniz. kurumsal diye geçinen bir şirkette hem it hem de finans sektörü yöneticileriyle muhattap olmak kendisine önemli tecrübeler katmış olabilir. hem zaten belli bir yerden sonra herşey sonsuz bir döngü biçiminde ilerlemiyor mu? bu anlamda bir yılda karşılaşılacak yönetici prototipleri belli sayıda olsa bile temel bir eğitim vermeye yetmez mi soruyorum size yetmez mi? evet, what the fuck man? haydi başlayalım.

ilksöz: bu programın temel amacını paylaşayım sizlerle; dummy yöneticilerimin iş hayatında verdiği doneleri -kendileri böyle derler- inceleyerek öz kısmını sizin paylaşıyor olmak. -bakın işte farkettirmeden başladım bile -yor olmak ne boktan bir ifadedir bu yahu- haydi aynanın karşısına geçin ve cümle içinde kullanın bu ifadeyi, ne duruyorsunuz sizi şapşallar. isteyenler artı olarak da karşısında devamlı kendisine aptal, aptal... diyen biri olduğunu düşünebilir ancak burdaki kritik nokta kendinizi olabildiğince ciddiye almak.

bir demet püf noktası: kendinize başarılı biten proje maillerinde, dikkat edilmesi gereken konular subjectli maillerde, razelet -ben yanlış yazmadım o kadar sinirlisiniz ki hızla kelimeyi yanlış yazıyorsunuz- topicli maillerde kullanılacak bir kelime öbeği seçin. bi bok anlamadıysanız örneğime yaklaşın, misal bizim kurumsal geçinen şirketimizin dummy yöneticilerinin seçimi hepimiz aynı gemideyiz ifadesini kullanmak yönünde. tabii önce saçma, anlaşılabilirliği olabildiğince düşük cümleler salatası kurmanız tercihimdir. böylece çalışanları bi an afallatıp ben nerdeyim moduna düşürebilirsiniz.

sonsöz: bok.

deneysel sayko killer

  • 2


düşündüm de; kırık dökük salaş ev, düşünceli yaşlı adam, sümüklü balat çocuğu, hüzünlü şehir fotoğrafları çekmede başarı sağlayamayacağım atayım kendimi konseptlere dedim. -cümle içinde konsept kelimesini ilk kez kullanıyor olmama verin acemiliğimi nolur. şu aralar öyle seviyorum ki konsepti cümlelerimin öznesi de dolaylı tümleci de yüklemi de konsept olsun istiyorum. dış kapıma mandal takayım, dış kapının mandalı konseptini yakalıyayım, evimi bienal galerisine çevireyim, sanatla yatayım, sanatla kalkayım istiyorum. abartmayayım da kendime geleyim yoksa kötek bana gelecek. velhasılı kelam bu fotoğraf da konsept sevdamın ürünüdür my friends. pancurlarımın arasındaki boşlukan çekilmiş mahalle(m) fotoğrafı sergi ismi de. keyfini çıkarın.

son olarak da fotoğrafa destek olması hüzün katması amacıyla bir şiir ve bir şarkı;



dış kapımdan her çıktığımda yere dökülen beyaz dutları gördüğümde
şüphe etsem de nasıl çocukların var senin diye
gecenin birinde dolmuştan inip, ulaşabilmek için tırmanırken yokuşları
kalbim teklerken, kan ter içinde küfretsem de
i am nothing without you mahalle

daha bir ikametgahını bile almadıysam
yan taraftaki parka bir elimde bira bir elimde çitlek oturmadıysam
sanma ki seni hiç düşünmüyorum
i care about you mahalle

tespit, teşbih ve diğerleri

  • 0
zamanın akıcılığını kaybedip beni ter içine boğduğu şu zamanlarda elimden hiçbir şey gelmezkene bari sıkıcılık dozunu daha da arttırayım. ne de olsa beni öldürmeyen şey, kimseyi öldürmez. haydi buyurun dostlar buyurun tespit soframıza.

heeey old friends, we living in dark times. --> hey gidi hey dostlar, çok boktan bir dönemde yaşıyoruz.

ov çizız.. birbirimiz üzerinde etki bırakmanın en kesin yolunun yetmişler, seksenler vs. sohbetleri açmaktan geçtiği bir dönem. yutupdan levent kırca vidyolarını bulup da izlediğimiz.



i have a driim.. öyle bir dönem düşünüyorum ki popçu çeliğ'in ateşteyim ateşte vidyosu günümüz herhangi bir vidyosundan çok daha prim yapsın. kızlarımız mustafa sandal'ın o arabası vaaar güzel mi güzel şarkısındaki kaslı kollarını tekrar tekrar izleyebilmek için birbirini ezsin.

thats he spirit my friend.. işte tam da o günlerden geçiyoruz. -kıçımdan salladığım için altmışlardaki gençlerin birbirleriyle kırklar, otuzlar sohbetleri yapıp yapmadığını bilmiyorum ancak umuyorum ki yapmadılar.

fuck tha police dude.. öyle bir dönem düşünün ki çekilen filmler ;
ya geçmişte çekilen filmlerin yeniden uyarlaması,
ya geçmişte çekilen filmlerin yeniden çekildiği ve ana temayı oluşturduğu geek filmler,
ya da olmadı eskilerin çizgi roman uyarlamaları olsun.

bu tonlarca filmi geçtiğimizde bile nerdeyse avrupa veya asya kıtasında çekilen birsürü filmin hollywood karşılığı olduğunu göz önüne alırsak. i can't say. duygularımı mühendisliğin soğuk formülleri arkasına atayım şöyle ki ortalarda dolanan günümüz filmlerini formülize etmek istesem şöyle birşey çıkacak ortaya;

ikibinlerde çekilen birim film sayısı: 1-(çgu+yçf+gm)/2

yeter. bir ıssız adam çıksın ortalığı back to fucking sixties partileri doldursun, iki tartışma programından birinde nerde o atmışsekiz ruhu tartışmaları, entellektüellerde nerdeee o bohemlerin hippilerin boklu püsürlü yazıları havaları, nba tv de bir mj -23- in smaçlar basıp, mtv'de diğer mj -billie jean- in siyah olduğu zamanlar. what is happening to us?

iddia ediyorum asıl kayıp jenerasyon ikibinin çocuklarıdır. camdan eğildim demin mahallenin bi sağına soluna baktım, olmadı terliklerimi giyip bi bakkala gittim bakıyorum ortalıkta çocuk namına birşey yok. ya bunlar eve kapandı half life başındalar, ya da ben dağın başındayım.

that's all folks

firefoxumda sekiz ayrı sekiz farklı blog sayfası açık, birinden müzik sesi geliyor ama hangisinden geliyor çözemedim. kafayı yemek üzereyim.

yarın final sınavım var. ders çalışmamak için elimde çok sağlam sebepler var bu kez. evin içindeki eski eşyaların deneysel fotoğraflarını çektim. o kadar deneysel oldular ki iğrençtiler.

film izlemek istedim gece, uykum geldi. kitap okumaya çalıştım, gözlerim dayanamıyordu. ve sabaha kadar amaçsızca boş gözlerle düğün tv'de çekilen halayları izledim. herhangi birinin halay başı olabilirim.

otuz dakikada yer aldığım bütün fotoğraflara b&w veya sepya efekti uyguladım. artık daha katlanılabilirim.

sabah kahvaltılarımı artık %100 portakal suyu ve radyo eksen dinleyerek yapıyorum. modern yaşama bir adım daha yaklaştım sanırım.
  • 0


*plus ça change, plus c'est la même chose

the "Priest" they called him


Cobain fonda kafasına göre takılıyor, Burroughs hikayesini okuyor.
video için yandan buyurun..


*the boy was sleeping when the priest left room eighteen.
he went back to his room and sat down on the bed.
then it hit him like heavy silent snow. all the gray junk yesterdays.
he sat there received the immaculate fix. and since he was himself a priest,
there was no need to call one.

William Burroughs

Haller

  • 0















kalbin halleri vardır dedi sahildeki şarapçı tam önünden geçerken. merak ettim bana mı diyor diye, devam etti.

şu an kalbinin e halindesin delikanlı,
ona yöneliyor kalbin
vücudunun kan dağıtım merkezi olmasa kalkıp gidecek
ve bir gün gelicek de
de haline geçecek işte o zaman
bulunma hali, tüm kalbin onda olacak
onsuz olamıyacaksın, anlıyacağın
işte o zamandan itibaren olanlar
den haline bir yolculuk, ayrılık haline
belki ölüm, belki de başka bir çift göz e haline sebep
orası biraz bulanık.
  • 0

flash...flash...flash... havada yakıcı bir sıcaklık, tam siesta vakitleri. yüzüme vuran rüzgar da cabası. serinletmek şu yana dursun tozu toprağı birbirine katıyor, dudaklarım çatladı hepten. babam yeni pazardan gelmiş, kirazların güzellerini seçip seçip yemek vardı. velev ki bir kardeşim olmuş. hafiften kıskançlık var bünyemde ama belli etmiyorum. dışarı eti bebe bisküvisi almaya çıkmışım, biraz ben de otlanırım belki. elimde boklu bezlerle ve karpuz kapbuklarıyla dolu bir poşet. çöp eve çok uzak değil allahtan. fazla yorulmamam lazım. akşam üstü bizim işletmedeki çocuklar karşı mahalledekilerle maç yapacaklar. beni de işletme kadrosunda sahaya çıkacak sanıyorlar. akıllarınca kandırıp kaleye koyacaklar beni. ama ben karşı mahallenin zayıf kadrosunda oynayacağım. topraklara sonradan lüks blokları kurmuş burjuva ailelerin şımarık çocukları -onlardan biri gibi gözüksem de hep beni dışladılar- soğuk geliyor, zayıf yerli halkın takımında olayım ben hem onlar beni yanlış pas atınca da azarlamaz. hem belki uzaktan şutlarımla gol bile bulurum . annem sırtıma havlu koymaz inşallah, koymaz koymaz çocuğuyla ilgilensin o hem. zaten yoldan gören kızlar ne biçim de topa vuramıyor demesin benim için.

futbol iyi güzel de bakkal bana bisküviyi verirken bi çiklet aşırabilir miyim acaba? bugün bir çiklet, yarın on sonra binlercesi. böyle böyle özgürleştireceğim yerli halkı, dağıtacağım bütün big bubblelarımı yıkacağım soğuk nevale görünümlü blokları. hasta siempre.


Rosario - 1938

Ernesto.

dip not: futbol iyi güzel oyun da o baraja geçmesi yok mu hiç sevmiyorum. hep bi yanlarıma geliyo top. ilerde çocuğun olmıycak diyo annem. şimdiden aile planlaması yapmanın alemi yok ama bi kız bi de oğlum olsa fena mı olur.