Hergün Bir Şarkı Adeta #63

  • 0
yunanistan'ın kuzeyinde, makedonya sınırındaki çitlerin yakınında, sınırı geçmek için bekleyen yüzlerce suriyeli mülteci var. içlerinden birinin, zamanında suriye'de ingilizce öğretmenliği yapmış olan Masloum'un söyledikleri, son zamanlarda duyduğum en siyasi cümlelerden birisini içeriyor.

We want to pressure governments on both sides of the border. They tell us it is pointless but there’s no going back for us. We’ve decided to live like humans and we will succeed.
 
bugünün şarkısı, ceplerine umutlarını doldurup evlerinden ayrılanlar ve onlara kucak açanlar için.

Hergün Bir Şarkı Adeta #62

  • 0
muse ile tanışmamın ondördüncü yıldönümünü, hem riff leri  hemi de dr. strangelove or: how i learned to stop worrying and love the bomb temalı klibi ile zihnimde yer etmiş olan time is running out adlı şarkıyla kutluyorum. kutlu olsun!
Viva Emptiness

Viva Emptiness

bazen bir yere yapılan yolculuk, bildiğimiz dört boyutun dışına da taşabiliyor. interstellar adlı filmde  karadeliğin içine yuvarlanan kahramanımız beşinci boyutu kütleçekim dalgaları içine saklanmış sevgi olarak deneyimlemişti. samanyolu gecesi kahramanlarının yaptığı hesaplamalar ise daima allah ile sonlanıyordu. işte tahran yolculuğu da benim için benzer bir deneyim oldu diyemiyeceğim ama yine de tehran, a totally new experience..
 


tahran'a gitmeden önce tüm hayallerimi film öncesi reklamlarında gördüğüm mavi renkli full otomatik bir arabaya bağlamıştım. eğer o arabayı alırsam, aşkı ve aşkın beraberinde getireceği mutluluğu yakalayabileceğimi düşünüyordum.
yetmişli yılların sonuna gelindiğinde iranlı kadınlar da hayallerini bir devrimde, o devrime giden yoldaki eylemlerinde, eylemlerde giydik
leri yas kıyafetlerinde görüyorlardı. hayalleri, oluşacak otorite boşluğunu özgürlükle doldurmaktı ve ama işler düşündükleri gibi gitmedi, bir otoritenin boşluğu başka bir otorite ile dolarken özgürlük umutları da siyah bir çarşafın altına süpürüldü.  


cebimde beş toman yok. bu halde havaalanı yakınındaki metro durağından tahran şehir merkezine nasıl gideceğime dair hiçbir fikrim de yok. olduğum yere çömelmekten başka aklıma birşey gelmiyor. çaresizliğin resmini uzaktan tanımış olacak, bir adam yanıma yaklaşıyor. sanırım  tek derdimin kendimi ifade edememek olduğunu düşünüyor. neyse, yanıldığını kısa süre sonra anlayacak nasıl olsa. bundan beş dakika önceye dönersek elindeki işe yaramaz bozuk para ile şehir merkezine gidebileceğini düşünen ben de benzer bir yanılgı içindeydi. benden gişeye para uzatmamı istediğinde elimdeki bozukluğu uzatıyorum yine bir daha denersem daha iyi yenilirim belki diye. ve planım işe yarıyor adam parası neyse verip tek gidişlik biletimi alıyor. daha iyi yenilmek diye buna derim ben işte. nereye gitmek istediğimi soruyor. bir durak adı söylüyorum ve adamın takıl peşime işareti ile birlikte de macera başlıyor. bir kaç denemeden sonra doğru treni buluyoruz. 
yolculuk ilerlerken, benim doğru yöne gittiğimi teyit etmek için velîm ile diğer yolcuların başlattığı sohbet benim türkiyeli olmamın da ortaya çıkması ile siyasi ilişkilere, ışid'e felan bağlanıyor. gıyabımda yapılan bu sohbeti anlamazlıkla dinlerken eğer kendimi ifade edebilsem neler söylerdim diye düşünüyorum. aleviyim abi ben. siz de şii olduğunuz için bana gıcık olmanıza gerek yok bence. hem alevilik şiilik felan bunlar hep birbirine yakın şeyler demişti dedem zamanında.  bulunduğumuz bölümden sohbete katılan kişi sayısı artarken benzer sahne istanbul'da gerçekleşse benim tutumum ne olurdu düşünmeye başlıyorum. muhtemelen amaan ne gerek var diye köşemde dururdum, insanların bir anda fikrini değiştirebileceğini umuyor sonra olmayacağını farkedince de anlamsız bir umutsuzluğu kapılıyorum.
 
neyse ki karşıdaki amca istanbul felan diyip arada bana gülümsüyor da kendime geliyorum. ben de içten içe sakallarım üzerinden ışid ile doğabilecek ilişkilendirmeyi boşa çıkarmak istercesine olabilecek en sempatik tavrımı takınıyorum. velîm inerken kaç durak sonra ineceğimi söyleyip beni trendeki diğer insanlara emanet ediyor. teşekkür ediyorum. 

yere göğe sığdıramadığımız gezi günlerinde bile sağlanamayan farklı toplumsal kesimler arası iletişimi her gün sağlayan bu insanlar gözümde büyüdükçe büyüdü. devrim yapmış bir milletten bahsediyoruz, bu kadarı gelmeden önce beklemeliydim sanırım.


boş duranı kimse neden sevmezmiş ki? kimse sevmiycek diye mi en ufak boşluğa fırsat vermemek için gözlerin renkli ekranlara dönmesi. sen gözlerini odanın tavanına dikip boşluğun tadını çıkaran, bugünlerde daha bir seviyorum seni.