bazen görüntüleri çoğu zaman da kafamdaki düşünceleri netleyemiyorum. şöyle başlıyorum düşünmeye, şimdi diyorum orda bir patlama oldu ve onlarca insan öldü. kaç kişi olduğu önemli mi gerçekten. bu milliyetçiler diyorum şimdi diyorlardır ki o vatanlı, topraklı, bayraklı konuşmalarının içinde ama onlar da, kendi konforlu hayatlarından kendilerini ülkenin batıya açılan yüzü olarak görenler, akşam yemeklerini yerlerken diyorlardır ki ama onlar da. geçmiş olsun ama siz zombi olmuşsunuz diye geçiriyorum içimden hatta en sevdiğim zombi uyarlamaları geçiyor aklımdan sıra sıra. insanların içgüdüsel olarak nasıl avm'ye doluştukları, hem de zombi olduktan sonra bile. tüketme içgüdüsü ne kadar da baskın. sonra hedefimdekilere dönüyorum. elimde fransız devriminden kalma bir giyotin. e siz türk eğitim sisteminin içinde sürüklenirken o virüsü yemişsiniz ve geçmiş olsun. yıllardır yaşadığınızı sanıyorsunuz ya siz ama zombisiniz. bir zombi ne kadar yaşıyorsa siz de o kadar işte. geçmiş olsun demiş miydim, evet geçmiş olsun bayım ama siz çoktan ölmüşsünüz. o milliyetçilik virüsü beyin hücreleriniz arasında gerçekleşen kimyasal reaksiyonları çoktan bozmuş.
buraya kadarı güzel. ama nasıl olduysa o giyotin, kendi çocuklarına dönüyor bu kez. ben ise dönüp dolaşıp, uygulamaya çalıştığı hilal taktiğinin içinde kalan adam oluyorum. sanırım şöyle başladı. benim ne güzel dertlerim vardı noldu onlara diye birşeyler geldi aklıma. hani nerde o bireyin yalnızlığı, o modern insanın oblomovlaşma korkusu ama kendini de eli kolu bağlı hissetmesi. hani benim bir adalet anlayışım vardı, noldu ona. dedim sonra. ben neden işçi havuz problemlerinde havuzu hemen boşaltan musluk olurken diğerleri bir türlü dolduramıyorlar havuzu. diye söylenip dururdum hani. e noldu şimdi benim, modern insanın korkuları. yahu doğu sen ne geride kalmışın mı demeli, hala paramparça edilmekten korkuyor insanlar orda. gelememişler bizim seviyemize.. hem elektrik faturası ödemiyorlar sonra da.. e ne sonrası. yok sonrası, gelememişler işte. kalmışlar, bilmemkaçıncı yüzyılda hala insanların paramparça olarak ölmesi nedir. nedir yani. birisi adalet mi demişti. adalet. adillik. benim burda güven içinde yaşamam adil mi. sizin paramparça edilmenize canım sıkıldı, canım sıkıldığı için sahile indim, koştum akşam mesela. bu adil mi. sen canın sıkılınca napıyorsun. canın sıkılabiliyor mu. noluyor orda. benim senden bir haberim var mı. sen neden yerini yurdunu bırakıp da bir mevsim karadeniz'e bir mevsim akdeniz'e, hem de traktör kasalarında, yollarda öle öle, savrula savrula. sen nereye gidiyorsun. amacın ne. yaşamak için neden bu kadar çaba. benim neden tek derdim istanbul trafiği. neden ben trafik durumuna baktığımda gördüğüm kırmızılıklardan korkarken offf trafik çok sıkışık, sen akan kanların bir akrabandan çıkmasından korkuyorsun. neden kobane denen yerde park felan yapmaya gidiyorsunuz, oturduğunuz yerde oturmak varken. rahat. konforlu. bakın ben hislerimi düşüncelerimi paramparça edip kendimi tekrar kurmayı düşünüyorum, eğer yapabilirsem yeni birisine dönüşmeyi. peki soruyorum sen, paramparça olmuş vücudunu tekrar bir araya getirebilecek misin.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder