Kalbin Aynası Gözler ve Kepekli Bisküvi

Kalbin Aynası Gözler ve Kepekli Bisküvi

  • 0
çocukların kaybolmakta olan insan değerleri arasında bulunduğu coğrafyalar var, ki hiç de az değiller. üç yaşındaki bir çocuğun sorgulayıcı zekası ile ondört yaşındaki ergenin öfkesini birleştireceğim silah üzerindeki çalışmalarım devam ediyor. muktedirlerin korkulu rüyası, yakında tüm bakkallarda..
arkada televizyon açık, birileri birşeyler söylüyor. zamanın yeni türkiye'sinin açtığı yolda ilerlemeye devam ve her gün çocuklar ölmeye devam ediyormuş. siyasette devamlılık esastır mı dedi birisi?

fotoğraf ilk bakışta, herkesin mutluluk içinde yan yana oturduğu kokakola reklamlarındaki sofralara benziyor. herşeyden mutluluk çıkarmaya hazır bünyeler serotonin salgılamak için tetikte bekliyor. tüm bu ahval ve şerait içinde yanımızdaki çift, buraların yemek kültürünün kendilerine yabancı olduğunu farz edersek, ne yemek sipariş edecekler, az ilerideki kadının aklından geçenlerin kebapla ilişkisiz olmasının olasılığı nedir, birazdan gelecek olan kadın masadan arta kalan zeytinleri toplayıp ne yapacak, insanoğlunda nerelisin sorusuna cevaben duyduğu ülke hakkında aklına ilk gelen ünlü/siyasi/futbol takımı/vs.'yi söyleme alışkanlığı ne zaman edinilmiştir, nerelisin sorusuna verebileceğim alternatif ülke yanıtları neler ve kafamda daha ne deli sorular...

djamaa el fna meydanında, son akşam yemeğini yiyen insanlar, aradan geçen yıllar sonunda yat zıbar ekmeğine esin kaynağı olacaklarından habersiz öylece duruyorlardı. farklı bir zamanda, farklı bir yerde ise, eric clapton yeni yazdığı şarkıyı george harrison'ın sevgilisine dinletirken onun aklını çelmeyi başarıyordu. o şarkının layla ve kendisi şu anda farklı bir düzenleme ile arka planda çalıyor. 

meraklılara not: bu yazının yazıldığı tarih itibari ile yazar kişisi adı geçen şarkı ve hikaye ile çeşitli denemelerde bulunmuş ve ne yazık ki her seferinde başarısız olmayı başarmıştır.

ızgara dumanlarının arasından uzanan bir el, pişmekte olan kebapları işaret ederek diyordu ki, yiyin bunları. gençlerin, vecitıryın, vecitıryın diye ürkekçe mırıldanmaları, sanki çare buymuşcasına, patlıcan ve patatesten ibaret kızartma tabaklarını işaret etmeleri onları bu karmaşanın içinden çıkarabilecek gibi görünmüyordu. korkarım. perfume; the story of a murderer isimli hikaye, aynı temel ile ve tetikleyici unsur olarak kebabın kullanıldığı bir versiyon üzerinden tekrar yazılmak üzereydi. kimsenin'in ise olacaklardan haberi bile yoktu.

kimsenin, insanoğlunun tüm güzelliklerini bünyesinde toplamayı başarmış, olayın gerçekleşeceği meydandan kilometrelerce uzakta çay demlemekte olan bir diğer başkahramanımız. oturmuş, çayın demlenmesini beklerken bir yandan da almanya'dan illegal yollardan getirttiği çay ile marketten aldığı doğu karadeniz mahsulü çayı karıştırma fikrini ortaya atıyor. bakıyor ki ortaya attığı fikir tam bir deha ürünü, dans etmeye başlıyor. çünkü bu bir devrim be bir yerde okuduğuna göre dans edilmeyen devrim devrim değil miymiş neymiş. derken aklına sevdiceği kişisi geliyor. mal gibi kendi kendime sevineceğime sevdiğim insanla da bu güzelliği paylaşayım da o da fikrimden payına düşeni alsın, beni de takdir etsin. sonra da bir takdir/teveccüh sevişmesi yaşarız belki diyerekten içeri yöneliyor. 

sevgili kişisi, beş dakika önce aldığı telefonun şaşkınlığıyla yatağın ucuna oturmuş, hem kafasını iki elinin arasına alıp hem de cenin pozisyonuna geçmeyi başarmış ve şimdi de bunu nasıl başardığına şaşırmakla meşgul.  

daha hakkında hiçbir şey bilmediğimiz sevgili kişisinin başına şaşkınlıkların insepşın olduğu evrenimizde neler gelecek, kimsenin'in uzay-zamanda yaptığı kısa yolculuk, ta buralara gelmemize neden olan çakma vecitıryınlar ve daha aklıma gelmeyen neler... to be or not to be continued...  


Hiç yorum yok :

Yorum Gönder