34. istanbul film festivalinde izlediğim filmlerin kısa değerlendirmesine tam da söz verdiğim yerden, vefasız kadınlardan, devam ediyorum.
İlk film, daha önce flammen & citronen isimli ve ikinci dünya savaşı zamanında geçen bir direniş hikayesini anlatan filmiyle tanıdığımız yönetmen ole christian madsen'in yeni filmi itsi bitsi. itsi bitsi teenie weenie tout petit petit bikini. Dünyanın özgür ruhlu insanlarla dolu olduğu bir dönemde, insanların belirledikleri varış noktasına bir an önce varmak için değil de yolculuğun keyfini çıkarmak için yolculuk ettiği yıllarda geçen bir ilişkinin hikayesi denilebilir, film için. genel cümlelerle. ve hatta fragmanlardaki o karizmatik ses tonuyla dökülürse bu kelimeler ağızdan, tadından yenmeyebilir bile. Filmimizin vefasız kadını Iben, vefasız kadın mağduru sanatkar ruhlu kahramanımız ise Eik. Hissedilen üzüntüden birşeyler yaratmanın bilimadamlarının hiçbir zaman bulamayacağı ütopik enerji kaynağına denk geldiğini düşünerek çıktım bu filmden ama daha çok Eik'in yazdıklarını yayınlatarak muhtemel telif gelirlerinin üzerine konan Iben'e küfrederek..
İkinci film, koca yürekli dev adam Fusi ile manik depresif kadın Sjöfn arasında başlayan, en azından Fusi'nin öyle düşündüğüne eminim, aşkın hikayesi. Bir yanda dağ gibi abimiz Fusi, ergenliğe bile girememiş ruh dünyasıyla iş yaşantısında zorbalıklara maruz kalıp, boş zamanlarını en yakın arkadaşıyla savaşçılık oynarak geçirir ve yetmezmiş gibi annesi ve sevgilisiyle aynı evde ikamet ederken, diğer yandaki Sjöfn ile, hikaye bu ya, katılmadığı bir dans kursunun ertesinde tanışır. Ve pek tabii olaylar gelişir.. Filmin sonuna geldiğimizde ise sevdiği insan için elinde eteğinde ne varsa döken Fusi, büyümüş ve dönüşmüş bir halde de olsa, seni öldürmeyen şey seni güçlendirir mottosuyla ilerlerken hayatta, Sjöfn ise kafası karışık bir insan olarak kendi düğümlerini çözememiş biçimde ve başladığı noktadan bir adım bile ileri gidemeden sonlandırır hikayesini.
Vefasız kadınlar temasından uzaklaştığımızda ise daha önce Rubber isimli filmi ile tanışık olduğumuz yönetmen Quentin Dupieux çıkıyor karşımıza. Yönetmen, Realite ile gerçekliği sorgulatan, kafanızı bulandıran ve sonuna geldiğinizde ise bitip bitmediğine dair tekinsiz bir hissiyata girmenize yol açan bir film izletiyor bizlere.
Bu seferki bölüm sonu şarkımız, eric clapton uğruna sevgilisi tarafından terk edilmiş bir garip beatle'dan geliyor.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder