Limuziniyle dağ tepe dolaşan mistik bir kraliçeye çöllerin mecnunu ne verebilirdi? düşündü mecnun, düşündü, düşündü, düşündü, yürüdükçe düşündü, tepeleri aştıkça düşündü, ulu orta her yere sıçarken düşündü, kum fırtınalarının ortasında tek başına kalmışken ve vücudunun bütün deliklerinden içeri kum taneleri hücum ederken düşündü.. nedendir bilinmez onca zamandır yanında taşıdığı, bir ak sakalı dede tarafından kendisine verilmiş o poşet sonra aklına geldi. ak sakallı yaşlı adamların birçok mitolojide mucizevi güçleri olan yaratıklar olarak geçtiğini hatırladı. burdan birşeyler çıkabilir diye düşündü ve poşeti açtı, soktu elini içeri, neler olduğunu merak ederek. poşetten çıka çıka onlarca hap çıktı. ne bu hapların ne olduğuna dair bir fikri vardı, ne de bu yaşlı adamın neden bu hapları kendisine verdiğine dair. adamın tansiyon hapları olabilirdi, belki de yanlış poşeti vermişti kendisine. böyle düşünceler içinde bir zaman da geçti, geçen zaman hem çok susatmıştı, hem de acıkmıştı artık iyiden iyiye. kraliçenin peşinden koşmak tüketmişti onu, neyse ki ancak hikayelerde olacak mucizevi olaylardan birisi vuku buldu ve çölde uzun süre kalmanın etkisiyle gördüğü seraptaki su birikintisinden kana kana içebildi. susuzluğunu giderdikten sonra, haplardan da attı birkaç tane ağzına, biraz sonra gördüğü renkler, olağan renklerin olağanüstü birer yansımasıydılar. esen rüzgar ise kraliçenin sözlerini ve ufak kum tanelerini getiriyordu kulağına, işte o zaman kraliçeyi kendisine aşık etmenin bir yolu olabileceğini düşündü mecnun. rüyalarında bile göremediği o renkli dünyanın kapılarını açacaktı kraliçeye, bu haplar sayesinde bir şansı olabilirdi..
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder