sen benim kim olduğumu biliyor musun?
sen benim kim olduğumu biliyor musun?
sen benim kim olduğumu biliyor musun?
sabahları bilinçaltımın temsilcisi ile yansımalar üzerinden yaptığımız konuşmalar, aynı repliğin tekrarlanmasından ibaret hale geldi.
We start off with high hopes, then we bottle it. We realise that we’re all going to die, without really finding out the big answers. We develop all those long-winded ideas which just interpret the reality of our lives in different ways, without really extending our body of worthwhile knowledge, about the big things, the real things. Basically, we live a short disappointing life; and then we die. We fill up our lives with shite, things like careers and relationships to delude ourselves that it isn’t all totally pointless.
― Irvine Welsh, Trainspotting
kral arthur, ikeadan aldığı yuvarlak masasını kurmak için uygun anın gelmesini bekliyordu. uzun zamandır köylülerdi, asilzadelerdi derken uğraşacak vakti bir türlü bulamamıştı. yani ikeadan gelsin yapsınlar diyorum ama hem çok sonraya randevu veriyor pis adamlar hem de tanrılarına onlarca kurban istiyorlar.
dertler içersindeki arthur, habercilerin gelip de şövalyelerin dönüşünü haber vermesiyle görünce bir kat daha bunaldı ve şimdi nerde bizim yuvarlak masa diye tutturcaklar yine diye geçirdi içinden.
lordum diye girdi söze baş şövalye, başını önüne eğmişti. şimdiye kadar kralına karşı saygıda hiç kusur etmemiş, o ne isterse istesin derhal yerine getirmişti. başını hafifçe kaldırarak devam etti ülkenin dört bir yanını gömme dolaplarla çevreleyip döndük yanınıza yüce arthur! sevinç içindeyiz, bundan gayrı uzunca bir süre ne yeni toprak fethi gerekir bize ne başka birşey. bütün krallık koyalım eşyalarımızı gömme dolaplarımıza da rahatlasın ortalık. sonra da koyalım şarapları kadehlere! arthur, duydukları karşısında o kadar memnun olmuştu ki şaştı kaldı bir süre, çok uzun sürmedi ama girdi söze. ah benim düşünceli şövalyelerim, beni ne büyük bir dertten kurtardığınızın farkındasınız değil mi? farkındasınız tabii. sizin gibi zeki insanlar her şeyin farkındadır. ah dostlarım! sizlere karşı mahcubiyetimi nasıl ifade edeyim bilemiyorum. siz ülkeyi gömme dolaplala donattınız ama ben bir yuvarlak masa kuramadım. ama söz, şu ortalık bir düzene girsin, eşyalar girsin dolaplara, o zaman görün beni cin fikirlerimle işte.
krallık kısa süre içinde düzene girdi. ve tıpkı dediği gibi, her seferinde yeni cin fikirler ile geliyordu arthur yuvarlak masaya.
dostlarım! ne dersiniz bir gömme dolabı sırf çoraplara mı ayırsak? daha bir düzenli olmaz mıydı?
x: bir sorun mu var, iyi görünmüyorsun.
y: ben.. allahtan başka hiçbirşeyden korkmuyorum.
x: nasıl yani, anlamadım. sorun allahtan korkman mı yoksa başka hiçbir şeyden korkmaman mı?
y: geceleri yatağımın altındaymış gibi hissediyorum. doğru düzgün uyuyamıyorum günlerdir.
x: bi dakika ya neden bahsediyorsun sen? kimmiş yatağının altında olan, allah mı yatağının altında?
y: ...
x: peki konuşuyor mu, baksana belki yeni peygamber olarak seni kestirmiştir gözüne.
vertigo 2: holy god'dan bir sahne