Bread & Roses

  • 0
önce tanım mı girmek daha doğru olur bilemiyorum ama şöyle bir film izledim geçenlerde. şimdi bi kız var bu meksikadan kaçıp amerikaya sığınıyo ve olaylar gelişmeye başlıyo. kızımız kendini adrien brodynin sürüklediği sendikal hak mücadelesinin içinde buluyor. neyse devamını getirmeyeyim de şöyle diyeyim; abede'de yaşayan temizlikçi göçmen(lerin)in üzerinden sendika mücadelesini yansıtan güzel bir film bu. ha bu kadarını söylemek yeterli mi, değil. netekim bu mücadele içindeki insanların handikaplarına değinmemiş olsaydı bu güzel nitelemesinde bulunmak olanaksız olabilirdi. çeşitli örneklerini gördüğümüz üzere bu tür hikayeleri karikatürize biçimde işleme gafletine çoğu sinemacı,dizici düşmüş ve düşmeye de devam ediyor. sırf venceremos ile kırmızı giyinmekle, bir kaç göçmen sokmakla ortaya böyle film çekilmez bunu en iyi gösterenlerden biri de usta ken loachdır.



dip notumuzu da verelim; filmde de sözü geçen ve filme mottosunu veren -we want bread but roses too- 1912'de yaşanan düşük ücretli çoğu kadın çalışanın verdiği mücadele de gerçeğe dayanmakta imiş. demem o ki bu olaylar gökten filmlere zembille inmiyor, yaşanıyor da. bu nedenle zaten anca filmlerde olur bunlar demeyelim dedirttirmeyelim.
  • 0

“Eğer Leonardo, Mona Lisa tablosunun altına şöyle yazsaydı ona nasıl değer verebilirdik: ‘Hanımefendi gülümsüyor çünkü sevgilisinden sakladığı bir sır var.’ Bu, izleyiciyi gerçeğe zincirlerdi ve ben bunun 2001: A Space Odyssey’e olmasını istemiyorum.”

Stanley Kubrick

  • 0
*iki çay söylemiştik, biri açık
keşke yalnız bunun için sevseydim seni

cemal süreyya

bir almado-var benden içerü

  • 0
en baştan itiraf edeyim en iyisi. böyle kelime esprili bir başlık atınca sandım ki, almadovar'ın son izlediğim filmi todo sobre mi madre hakkında iki kelime çiziktirebileceğim, almadovar'ın feminen filmlerine saydırıp kendisinden penelope'yi bırakıp sarışın bayanların yer aldığı -annemin deyişiyle- vurdulu kırdılı filmler çekmesini isteyebileceğim. ama olmadı, olamadı sevgili okur hem cesaret edemedim buna, hem de içten içe güzel filmdi lan serzenişleri geldi kulağıma.

ara not: işbu yazının yazılmasının yegane amacı hayatım boyunca kullanmak istediğim kelimelerden femineni kullanabilmekti. bundan önce çeşitli girişimlerimde en fazla eminem diyebildiğimi hatırlatmak isterim kendime.


neyse efenim bir hayalimizi daha gerçekleştirdiğimize, neyi yapmak isteyip de yapamadığımı açıklayabildikten sonra hem kendi mafyamıza mesajlar içeren hem de bir film eleştirisi niteliği taşıyan gomorra yazıma geçebiliriz. önden buyrun.

her ne kadar emin olamasam da italyan mafyası hakkında bir takım şeyler içeren bir kitaptan alıntılanarak çekilmiş bu filmi duyduğunuzu farz edeceğim kendimce.
netekim x. dalga ergenekon gözaltılarından sonra bu filmi izlememezlik etmek ayıp olur. işte tam da burda lafımı balla keserek ve giriş gelişme sonuç örgüsünü birbirine dolayarak yazının sonunda söylemem gereken sözleri söylemek istiyorum -ki kim bilir belki de yazının sonuna gelmişimdir. sözüm sana yerel mafya nerde senin cinématographiqueliğin olum!

eveet nerde kalmışım, evet gomorra. fazla gecikmeden başlayalım. önce müzikler, evet müzikler güzel, sonra göndermeler bir karede arkada asılı duran cannavaro+maradona formaları güzel, bronzlaşmak için solaryuma giren italyan erkekleri güzel+komik -evet yanlış duymadınız aslında italyan erkekleri televizyonlarda gördüğünüz gibi değil hepsi göz aldatmacası.

gomorra son zamanların modası haline gelen küçük hikaye örgüleri şeklinde oluşan filmler gibi küçük hikayelerden oluşuyor ancak farklı olarak bu hikayeler içiçe geçmiş bir örgü şeklinde değil daha çok ayrık kümeler şeklinde ilerliyor ve oldukça sert ve gerçekçi biçimde sona eriyor . şunu da söylemek isterim ki hem kitap hem de filmin, mafyanın insani yönlerine eğilmeye çalışmak gibi bir saçmalığa veya bir kurdun vadisi tarzı vatan, millet lakırdılarına girmeyerek en güzelini yapmış olduğunu düşünüyorum. iyi seyirler evribadi.
  • 0
fotoğraflarımı geniş çevrelere ulaştırmamı sağlayacak -ki bu geniş çevre üç kişiden ibarettir- pinkfloydandthesundancekid adresli blogum yüklemiş olduğum tamı tamına sekiz adet fotogıraf ile açılmıştır. beklerim.

istanbul'dan...

















çengelköyün o dar,
iki yanı da ahşap evlerle çevrili sokaklarında
adını haykırdıysam,
saatlerce
hani o sahilde çınarın altındaki çay bahçesinde
gastemi okuyup beklediysem seni
elimde bir paket cevizli baklava yanında iki çatal
artık sana doyduğumdan değil
çayımın gelmesini beklediğimden de değil
özlemimden
...

boşlukları doldurmak için 3 seçenek sunar kişi;

a.nerdesin be sosyalizm: tiradın radikal bitişi.
b.nerdesin be sevgili: yo! fuzuli style
c.nerdesin be süper baba: yukardakilerin hepsi gibi bir şık bu da.
  • 0
sabahın köründe kaynattığım ıhlamur
soğuyunca
ben kahvaltıyı hazırlayana,
köşedeki karadeniz fırınından ekmek alana
kadar
koştum tekrar mutfağa doğalgazın ısıtmayan gazını yakmaya
amma ayağımı giymediğim çorapla çarpınca kapıya,
işte o an döktüğüm öfke dolu
tek damla yaşı
bir de sen gidince akıtıyorum gözümden

her seferinde aldanıyorum
koşuyorum sana
tam tekrar ısınacakken ocağımız
ayağımı çarpıyorum bir yerlere
gitme diyemiyorum
kollarımı açamıyorum sana
sadece küfrediyorum hayata,
sen bana vurdun ya ben de sana..
diyorum
yokluğum sana armağan olsun

gelecekten

  • 0
selam ikibindokuz. ne ara geldin, hiç haberim olmadı. senden dileklerim olacaktı amma farkına varamadım gelişinin, birden gelişin başımı döndürdü yada votkadandı yalpalayışım bilemedim. netekim bu sene de güzel filmlerle dolu olacağa benzer zamanım. o kadar fazla film stoklamışım ki ikibinsekizden bi an hepsini alt alta görünce gözlerim kamaştı. bu senenin gözüme kestirdiğim ilk yönetmeni iskandiv topraklarının sonsuz kar tarlalarının içinde sıcak hikayeler yaratan Bent Hamer olsun. genelde müzikleriyle ve kızlarıyla muhabbetlerime pulbiber olan soğuk ülkeler bu sene filmleriyle de biraz yer eder belki.












siftah
salmer fra kjokkenet isimli bent hamer filminden. poster ise ikibinsekiz yılına ait izlediğim son film olan pineapple express'den. örümcek adamdaki harry osborne olarak belleğimde yer etmiş james franco bu filmdeki yerlere yatıran performansı ile özellikle izlenmeyi hakediyor, genç kızlar için bir not, beyimiz uzun saçlı haliyle karşımıza çıkıyor bu filmde eminim yüreklerinizi hoplatacaktır. iyi seyirler bayan