The Boat That Rocked

  • 0


Sevgili ingiliz şahsiyetleri; Bill Nighy, Nick Frost, Rhys Ifans ve Emma Thompson ilen P.S. Hoffman evvel zaman içinde1960lar dünyasında bir korsan gemisinde. bu gemiden gece gündüz zamanın rock & pop şarkılarını yayınlayan korsan rock radyosunun hippi dj leri. Eşsiz soundtrack seçimleri. Kötü hükümet adamı rolünde döktüren Kenneth Branagh. Üstüne bir de feel-good movie şeklinde tabir edilen filmleri sevenlerden iseniz, kaçırmayın bu filmi. Ben izlemekle kalmayıp, soundtrack albümünü de edindim. Ordan bir parça ile sonlandırayım yazıyı, The Kinks'den geliyor All Day And All Of The Night.

Re - Traced



Traced ile nested loopumdan yeni çıkmış iken, Cynic bu kez de son albümlerindeki bir kaç şarkının yeni düzenlemelerinin yer aldığı re-traced ile geldi oturdu meydane. Yeni düzenlemeler demişken daha bir aeon spoke vari olduğunu söylemek, her iki grubu da dinlemişler için bir fikir verebilir. Bilmeyenler de dinleyip kendi fikirlerini edinebilir hangi Cynic'i daha fazla sevdiğine karar verebilir. Ama nihai sonuç değişmiyor tabii, Cynic candır.

Finalin Adı

  • 0


back to oldies but goldies.

Lost un radyoaktif etkisinin sürdüğü şu günlerde ıssız adam başlangıcı yaptım ya -komşulara karşı çok ayıp oldu, toparlıyayım. Nba tarihinde birbirini constant olarak bellemiş iki hanedanın temsilcileri bir kez daha başrolde.
Michael Giacchino'nun Life&Death'i yakışır fon müziği olarak. şöyle bir gitar kavırı var, önden buyurun.

Lost.

Doc

  • 0


Günün olayı: Bunca yıldır, geleceğe dönüş 4'ün çekilmesinin planlanıp da christopher lloyd'un ölümü nedeniyle çekilmediğine inanan ben, zamanda yolculuğa dair tüm bilgisini borçlu olduğu insanın yaşadığını görünce -Chuck'un s03e16 bölümünde- sevindi.

Bu arada zaman makinası nasıl yapılır sorusunun cevabını arayanlar burdan buyursun.

Celtics NBA Finalinde

  • 0


Magic : 84
Celtics : 96

Boston kendi evindeki maçı verip, sonrasında Magic de bir maç alınca 3-0'dan ilk dönen takım geyikleri dönmeye başlamıştı ki..



Don't ever underestimate the heart of a champion!

Hey gidi, Cuma kılıklı Robinson'a, sevin bağalım gün senin günün.



Arkada Ray Allen'ın annesi yazık yavrııım üşütmüş diye düşünüyor sanki. Selamlar.

finallere de bekleriz.

West Side Story



Los Suns : 101
Lakers : 103

Bahtı kara Suns.

Ben Sana MVP Olamazsın Demedim...

  • 0



Celtics : 120
Cavaliers : 88

Lebron James: 3 basket (do not eat you nails dude)

...


rajon rondo'ya not: (google translate this) kafabandını ters takmışın.

Paper Man

  • 0
Hafızamda en çok John August filmi the Nines ile yer etmiş Ryan Reynolds. Şu zamanlarda kendisi çizgi roman severleri tarafından green lantern ilen beklenirken, şaşırtmaç yapıp tayt giyme çalışmaları kapsamında paper man filmi ile yanaşıyor ekranlara. Reynolds filmde Jeff Daniels'ın canlandırdığı orta yaşlarındaki bir yazarın hayali kahramanı olarak takılıyor. Fragman da eğlenceli dururken izlemek gerekir, ben hatırlatırım yine korkmasın kimse.

Maksadımı Aştım

  • 0

bir pazar öğleden sonrasında,
yine yeni bir niyetle geçmişken bilgisayarın karşısına
ilginç bir olay geldi başıma
maksadım rubber isimli filmi ekleyebilmekti bloguma,
hızlıca açtım bilgisayarımı, şifremi tuşladım boşluğa
ama irkildim bir anda karşıma gelen anlamsız mesajla
maksadını aştın!!
bir anlık duraklamanın ardından mesajı kapatıp devam etmeye koyuldum sanal yolumda
açtım müzikçalarımı ve tarayıcımı ama ters giden birşeyler vardı
o anda farkına vardım çalmakta olan radyonun durduğunu, onun yerine devamlı aynı sesin tekrarlandığını düşük bir desibel ile,
maksadını aştın!!
iyice korkmaya başlamışken edgar allan poe'nun etkisinde kaldığımı tekrarlıyordum kendi kendime
sol yanımdaki açık pencereden bir karasinek girdi odaya,
kapağını açık bıraktığım boğaziçi kolonyası masadan devrilde ve odaya kokusu yayıldı
ve yine
tekrar bu kez telefonumdan yayıldı aynı kelimeler tüm eve
maksadını aştın!!
iyice çıldırmaya başladığımı düşünerek kendimi dışarı attım alel acele,
hızlıca terasa çıktım
gökyüzüne bakındım ne aradığımı bilerek ve orda çanak antenin üstünde gördüm
tam da bana gözlerini dikmişken
kuzgun'u.

Adrien Brody - High School - Splice


Adrien Brody favori oyuncularımdan değildir, öyle aman yeni filmi çıkacakmış not edeyim bir kenara demem. Oynadığı filmler içinde de en sevdiğim olanı da oscarlı filmi The Pianist'ten çok, Wes Anderson'ın yönettiği, üç kardeşin tren ile hindistan'ı aştığı eğlenceli film The Darjeeling Limited'dır. şimdilerde iki film ile geliyormuş Brody, bir tür alien hikayesi olan Splice ile bu yılın Pineapple Express'i olmasını beklediğim High School. Beni cezbeden de yeni bir alien hikayesinden çok, Sundance Festival görmüş geçirmiş, stoner movie tarzı lise filminden çıkan adrien brody'li trailer oldu.
Bu arada madem The Darjeeling Limited'in adını andık filmden ara notlar vereyim.
.Filmi izleyenler Jason Schwartzman'in canlandırdığı Jack karakterinin ayrıldığı kız arkadaşını bilecektir. Bu ikilinin hikayesinden bir kesit Hotel Chevalier ismindeki kısa filmde geçiyor ve kız arkadaşı da Natalie Portman oynamış. Filmi izlemek isteyenler burdan buyursun.
.Francis Ford Coppola'nın evlatlarından Sofia'yı biliyorduk da The Darjeeling Limited'da Ramon Coppola da yazar kontenjanından yer almış.

Holivud Translation

İngilizce dışında çekilmiş filmlerin bir de holivud uyarlamasının çekilmesine iyice alıştık artık sanıyorum. Hatta bu filmlerin, amerikan tarzı dublajı olarak etiketlenmesini ve avrupa/uzak doğu filmlerinin dvd versiyonlarında ingilizce dublaj yerine bu çekilecek versiyonların konulmasını holivud filmlerinden sorumlu alt komisyondan talep ediyorum. Neyse, tiradıma sebebiyet veren film, geçtiğimiz senenin beğendiğim filmlerinden Let the Right One In'in holivudcası Let Me In. film setinden ilk kareler de internette boy göstermeye başlamış. Kimin umrundaysa.

Los Suns

  • 0


Afişe Olmuş Gidiyorsun





Indie müzik yapan grupların konser afişleri, albüm görselleri vs. ilgimi çekmiştir. İnternette yeni görsel aramalar yaparken rasgeldim Dan Grzeca'nın çizimlerine. Kendisi Chicago'nun bağrından çıkmış, etkileyici konser/show vs. posterleri tasarlayan bir çizer. Özellikle hemen üstteki görseli pek beğendim. Birbirinden farklı, etkileyici çizer ve çizimleri birleştirmiş bir kaynak için şurdan, dan grzeca'nın kişisel blogu içinse burdan gidebilirsiniz.


Our History will be What We Make of It

  • 0

Aşağıdaki postun sonuç kısmında alıntıladığım alakasız duran konuşma, ellilerde nam salmış amerikalı televizyon gazetecisi edward murrow'dan. 1958 yılında yaptığı konuşmadan alıntı. kendisini george clooney'in hem yönetip hem de oynadığı good night and good luck filminde de izlemiş idik. benim aklıma ise bu konuşma, maybeshewill'in Sing the Word Hope in Four-Part Harmony albümündeki aynı isimli şarkıdan düştü. edward murrow'ın konuşmasının kaydı üzerine döşenen post rock ile peydahlanmış bu güzide eser. bu kadar kelam üstüne, isteyenler yine aynı albümden This Time Last Year ile devam edebilirler yola.

iyi yolculuklar.

A tribute to Leblebi

  • 2
seksenlerin sonunda komunist, doksanların başında kapitalist olmak.

giriş;

bir erkek. bir ismi, bir soyadı, algoritmik şekilde üretilmemiş -hatalı- onbir haneli tckimlik numarası, sekiz cigabaytlık müzik arşivi, facebook, youtube, siberalem, itiraf.com, kariyer.net internet sitelerinde üyelikleri var. açılış sayfası google.com. en son aradığı kelime öbeği harem-gebze pornosu. arpa rengi bir derisi var, vücudunun bazı yerlerini açıkta bırakan. miyop gözleri siyah renginde. saçlar azalma eğiliminde. ortaokulda ibrahim erkal kıvamındayken şimdi ferdi tayfur seviyesinde. konyadan ayrılarak özerkliğini kazanmış karaman vilayetinin şirin ilçesi ermenekte doğmuş. babasının işi dolayısıyla sırasıyla, afyon-erzurum-van şehirlerinde yaşamış ve sonunda babasından ayrılıp bağımsızlığını ilan ettiğinde istanbul'da bulmuş kendini. dersleri fena değil lisede, dersane sınavlarında dereceleri, bilgi yarışmalarında ödülleri var. ama. olmamış üniversite. üç saate sıkıştırılmış otostopçunun gelecek rehberini önüne sürenler utansın. en çok sevdiği yiyecek ailesinin gönderdiği ermenek ismini dünyaya duyurmuş içinde üzüm pekmezi ve tahin bulunan toros marka helva. bir artı bir odalı evi sağ çaprazdan adaları görüyor. kirası ise üçyüzelli lira. mutfağı daha kullanışlı olabilirmiş aslında ama yine de bu paraya göre iyi diyor, soranlara. babası şeker fabrikalarından emekli. ayda yüz-ikiyüz lira gönderiyor. annesi ev hanımı. arada ziyarete geldiklerinde oğullarını annesine kıymalı fırın makarnası yaptırıyor hep. bilgisayarı eskice bişey, pentium dört, beşyüzoniki megabayt hafızalı vestel marka monitörlü toplama. msndeki kişisel iletisi, bedelli grev hakkı çıkmış artık patronlar da grev yapabilecekler. patronları ve patronluk taslayanları sevmiyor. bir de yabancıları. bir yabancı gördüğünde hep dili dolanıyor. turn left. kendince komik, işyerindeki arkadaşlarınca komik olmayan bir mizah anlayışı var. işyeri demişken. orta ölçekli bir alışveriş merkezinde meyve sebze reyonundan sorumlu olarak çalışıyor. ufak da bir sorunu var. tckimliknumarasındaki bug nedeniyle sigortası başlatılamıyor. davası devam ediyor, kadıköy adliyesinde. işinde başarılı yoksa. özellikle başarılı karpuz seçimleri var, hele ki güzel bulduğu kızlar söz konusu olduğunda. arada kasada duran başörtülü kız ve diğer kasadaki başörtüsüz kız ile buluşuyorlar, alışverişmerkezisinemalarından birinde biraz dolaşıp sonrasında filme giriyorlar. sevgilisi de var. siberalem.com üzerindeki paralı hesabı aracılığıyla tanıştığı. haftada bir iki kere buluşuyorlar. öpüşüp koklaşıyorlar ama kız daha fazlasına hazır hissetmediğini söylüyor kendini. bu yanıtı alacağı hamleyi yaptıktan sonra bir sigara yakıyor, salon tarafındaki küçük balkona çıkıp denizi süzüyor. istanbul'un çeşitli yerlerine dağılmış ilkokul arkadaşlarıyla ayda bir buluşma tertipliyorlar. facebook üzerinden. çoğu katılmıyor ya, o her birine gitmeye çalışıyor. ama bir iş çıkıyor işte.

şimdi reklamlar; sen, gotikkız bulma derdinde fellik fellik metal festivallerini dolaşan genç, sen pogo-itiş-kakış arasında ezilme tehlikeleri geçiren orta yaşlı ve sen tüm bunlara rağmen eve sadece ellerinde ellenmiş iki götün sıcaklığıyla dönen kendinibilmez. bizi ara, konser ücretinden çok çok çok daha düşük fiyata apartmanının kapısı önüne senin belirleyeceğin gotikkızı gönderelim, üstelik çok kısa bir süreliğine cebinde bir avuç çitlek ile. leave those anathema alone.

ortaokul üçte backstreetboys dinlemeye başlamış, afyonda okurken. hala dinliyor bir şarkılarını. arada. hani o sabrina dizisinin cadılar bayramı temalı bölümünde çalanı. bilgisayarında c dizininde, untitled track olaraktan saklanıyor yüzyirmisekiz kilobit düşüyor saniye başına. nostalji yapmayı seviyor, bütün arkadaşlarına anlatıyor küçükken nasıl da düşüp kafayı kırdığını. o bilmiyor ama kimse ilginç bulmuyor hikayesini. olsun, aslında eğlenceli. kimselere bahsetmediği bir de kardeşi var, lise sona geçmiş sınav helecanı içinde. kan bağının yabancılaşmayı engelleyemediğinin canlı iki örneği. abi kardeş. eve dönerken, dolmuşa biniyor. birüçyüz normalde ama şoför ile muhabbeti olduğundan öğrenci ücreti veriyor, kıyak olsun diye ücretleri topluyor. şoför arkadaşı ilginç adam, bol burhan çaçanlı radyoları dinleyip sorulan ödüllü sorulara cevaben sms atıyor. kırk yılın başında kazandığında ise kesin bu işin içinde bi iş vardır, öyle bedava vermezler dicitürk paketini diye hediyeden vazgeçiyor.

gelişme ;

dolmuş ile eve döndüğü bir salı gününün akşamüstüsünde, normalde indiği noktanın on metre kadar gerisinde inmiştir. müsait bi yerde diyen adam vesilesiyle tabii. dikkat bu noktadan sonra herşey çok hızlı gelişmeye müsait olduğundan dikkatli okuyun. bir takım tasvir; indiği noktada bir telefon direği var. yaklaşık otuzbeş sene önce oraya dikilmiş oraya. dönemin mahalle muhtarının katkısı büyük. üzerine beşyüzbinotuziki adet resim, poster, ilan yapıştırılmış o ana kadar. ilan-ı aşklar boyanmış kırık kalpler tarafından yüzyirmialtı kez. ama hiçbiri önemli değildi o anda. çünkü o an, kahramanın aklına tüm o yaşamın anlamı nedir, evrim teorisi gerçek mi, evrende yalnız mıyız tarzı soruların cevabının yüklendiği an idi. ve bu an fonda, barış manço'nun dönence şarkısı çalarken gerçekleşiyordu. bütün parametreler doğru konumlandırılmıştı. güçte büyük bir dalgalanma meydana geldi, bir momentum var ise bile artık yoktu. önemi de yoktu. çünkü bunu hiçbir zaman bilemeyeceğiz, çünkü o an dünyanın yokoluşunu tetiklendiği an. o an kahramanın aklına ilk back to 80s partisi fikrinin çalındığı an.

sonuç ;

Our history will be what we make of it
And if there are any historians about fifty or a hundred years from now
And there should be preserved the kinescopes for one week of all three networks
They will there find recorded in black and white and in colour
Evidence of decadence, escapism, and insulation from the realities of the world in which we live
We are currently wealthy, fat, comfortable and complacent
We have a built-in allergy to unpleasant or disturbing information, our mass media reflect this
But unless we get up off our fat surpluses
And recognize that television in the main is being used to distract, delude, amuse and insulate us
And history will take its revenge and retribution will not limp in catching up with us

Edward Murrow.

ll Cattivo, Il Buono, Il Brutto

  • 0


hazır ezel daha geçen bölümün özetindeyken. müzik de yaratıcı düşünceyi destekleyici seviyedeyken, kendini derin düşüncelere bırakan h. güzel bir fikir bulduğunu düşünür. konyanın bozlaklarından çıkma, bol western göndermeli bir anadolu lisesi hikayesi. fikri kafasında canlandırması bile heyecanlandırmaya yetmiştir.
temelde sıradan liseli gencin sıradan maceralarını western göndermeleri ile işleme fikri kafasında dalgalanmaya başlamışken tam da. ayrıntıları gözünün önüne getirmeye başlamışken, offf. kenan ışık. özgüven zor kazanılıp kolay kaybedilen birşeyken bu kadar. tam da güzel bir fikre kapıldığını düşünmeye başlamışken gelebilecek en kötü şanssızlık. ekranda kendinden emin bir halde, öylece sırıtan kenan ışık sureti.

dalgalandım da duruldum, fısıltıları. ve bir de..

emin misiniz?

Alone and Unaware, the Landscape Was Transformed in Front of Our Eyes.



Bu kez cebime tıkıştırdığım güzel müzikler ile geldim buralara. uzun zaman önce yakalandığım post-rock sevdasının benim adıma güzide keşiflerinden red sparowes'dan bahsetmek isterim. ilk.

grubun kısa tarihçesi

anne ayrı baba ayrı los angeles lı bir ailenin sorunlu çocuklarının grubu bunlar. lise zamanlarında patlayan half life'dan kafalarını kaldırdıklarında düştükleri boşluktan çıkış merdivenini müzikte ararlar, ve bulurlar. iyikide. yine psikolojik travmaları nükseder zaman zaman özellikle de sıra şarkılarına isim koymaya geldiği vakitlerde. misal, The Sixth Extinction Crept Up Slowly, Like Sunlight Through the Shutters, as We Looked Back In Regret... demişler. yahu böyle şarkı ismi koyacağınıza az söz serpiştirin içerilere, diyen çıkmadı mı hiç :)

müzik türü üzerine tartışmalar

tamam anladık enstrümental post rock yapacağız, şarkı isimleriyle de conceptial album moduna gireceğiz diyorsunuz. ama böyle yapacağınız bakın long distance calling'e onlarınki de post rock. nasıl katatonia mın kadife seslisi jonas ile işbirliğine gitmişler, yaaaa. hadi siz de alın mikael'i yazın beraber yazın söyleyin.

basından

şarkı isimlerinin iyice zıvanadan çıkmasından yakınan ve kameralar karşısında da rahatsızlığını saklamayan iso 9000 derneği dönem başkanı blakkheim şarkı isimlerine standart paketinin yolda olduğunu açıkladı.
..tek tip şarkı sözü.. bu durum böyle devam edemez, örneğin bir ekşisözlük yazarı red sparowes'un herhangi bir şarkısı için başlık açamayacak mı. böyle olmaz. şeklinde durumu örnekliyen blakkheim, metallica'nın unforgiven 4'ü çıkarması halinde bir yaptırım olacak mı şeklinde yöneltilen soruları ise cevapsız bıraktı.

sonuç

hazır yeni albümleri The Fear Is Excruciating, But Therein Lies The Answer arzı endam etmeye başlamışken semalarda,
dinleyenler dinlemeyenlere tek kulaklıklarını uzatsın. kardeş kardeş dinlesin herkes.

kaynakça

bu arada cynic diyip duruyorum uluorta ya, ne zamandır dinlememe rağmen aeon spoke isimli progressive rock grubunu ama bizim paul masdival ilen sean reinert'ın grupları olduğunu bilmez idim. ayıp bana. sağol ekşisözlük.

Celda 211, Kynodontas ve The Trotsky

  • 0
Paragraf başı yaparak keşke temalı önerilerime devam ediyorum, film festivalinden.

ama daha önce keşke daha çok belgesele gidebilseydim diyerekten bu dalda keşke ödüllerini dağıtıyorum. EXIT THROUGH THE GIFT SHOP, THE MOST DANGEROUS MAN IN AMERICA: DANIEL ELLSBERG AND THE PENTAGON PAPERS, THE SHOCK DOCTRINE ve THE COVE paylaşıyor tek bir ödülü. Bulup buluşturup izleyebilirim umarım. Bazen gerçekler kurgudan çok daha ilgi çekici olabiliyor.

Bu yılın bol ödüllü ispanyol filmi Celda 211 ile başlıyayım. 211 numaralı hücrenin hikayesi değil sadece, hapishane filmi ancak michael scofield tarzı değil. avrupalı filmi olduğunu belli ediyor.

olayın içine politik hesaplar, içeride mahsur kalan ve mahkum rolü yapmak zorunda kalan bir pre-gardiyan, mahkumların ayaklanması, her devletin can simidi hayata dönüş operasyonu, pre-gardiyanın güzel ve güzel olduğu kadar hamile eşi, ispanyolların ayrılıkçı örgütü eta'ya üye dört mahkum ve birbirinden psyhco killerlar girince, filmin güzel olmaması şansa kalıyor. ama yönetmen işini şansa da bırakmamış sağolsun, yazık olurdu yoğusa. bol kanlı sahneler, devlet tarafından bakılınca ama iyi insanlar da var canım dememesi de filmin cabası olmuş. anlatmakla olmaz izlemeniz lazım filmlerinden Celda 211.



Bir diğer film yine akdeniz diyarından. yunanlılardan geliyor, Kynodontas meali köpek dişi. Film rahatsız edici bir ortam sunmakta haneke'nin izlerini sürüyor gibi yada karşılaştırmalı sinema seviyem ona yetiyor da olabilir. Sınır tanımayan ebeveynler örgütünden de bol ödülle dönmesini bekliyorum bu filmin. şöyle ki bu film, bir anne babanın üç çocuğu (bir tane de hayali kardeş olmak üzere dört diyelim) dış dünyadan kopuk bir fanus içersinde yetiştirmesinin sonuçlarını, çocukların gençliği üzerinden izliyor. Bize de yönetmenin izlediği kşkırtıcı dünyanın yansımasını izlemek kalıyor.



Üçüncü film diğer filmler aksine daha çok bir feel good movie. Kanada yapımı film, kendisini Troçki'nin reenke olmuş hali olarak hayatta konumlandıran liseli gencin yaşadıklarını aktarıyor. tabii troçki'ye paralel bir yaşam sürme çabası da olayı komik hale getiriyor. böyle eğlenceli filmler her sene karşıma çıkıyor ve kaçırmamak lazım onca film arasında. Geçen seneki A film with Me in it'in yönetmeni Ian Fitzgibbon'ın yeni filmi Perrier's Bounty'e daha büyük iştah beslememe rağmen bu senenin en eğlenceli festival filmi ödülü de açık ara The Trotsky'e gidiyor.



İyi Seyirler.

It Might Get Loud

istanbul film festivali biloglarda belirtilen filmlerin de etkisini esgeçmeden yönünü tayin eden biri olarak trenin kaçtığının farkındayım öneri yapmak için. ama şöyle yapayım ben de, keşke gitseydiniz diyebileceğim filmleri ekliyeyim buraya. hem resimlerle vidyolarla felan da süsleyince multimedya destekli - dolu dolu görünüşlü yazılar ortaya çıkar.



ilk keşke gitseydiniz diyeceğim film, it might get loud. müzik dolu bir belgesel kendisi. üç jenerasyon üç gitarist mottosu filmin. olay şu, yu tu'nun nevi şahsına bereli gitaristi the edge, led zeppelin'in cennete uzanan merdiveni jimmy page, white stripes grubunun güney amerika zencisi ruhlu gitaristi jack white; davis guggenheim'in çağrısı ile depodan bozma bir mekanda bir araya geliyor. genellikle flashback desteğiyle hikayelerini anlatmaya başlıyorlar. her birinin bu müziğe bakışının farklılığı da olayı daha enteresan kılıyor. şöyle ki bordo bereli edge, elde ettiği basit tonları ekipman ile müziğe yediren ve bu iş ile kafayı bozmuş bir arkadaşken, kırmızı tarafta gitar çalarken kendini parçalayan jack white, müziğini otuzların blues müziği üzerinden tanımlıyor. iki karşıt cephe gibi duran bu ikilinin yanında jimmy page ise god mode takılıyor işte. üçlünün led zeppelin'in, in my time of dying'ine can verirkenki görüntüleri için şurdan, The White Stripes'ın güzide şarkısı dead leaves and the dirty ground ın klibi için burdan, the edge'in hardware sevdası konulu vidyosu için de şurdan buyrun.

Der Zor

Küçük kız karakterler etrafında dönen, farklı minvalde işlenen üç farklı hikaye izledim bu hafta. peşisıra. nevrim döndü. bu arada birbirine ne kadar benzediği tartışılabilecek üç film de olsa bahsi geçecekler, bi yerin yerlisi olmanın hayat görüşündeki etkisini de kendi üzerimde denekleyebildim böylece. tamam daha fazla gizemli çocuğu oynamayayım. film ismi geçireyim de hangi filmlerden bahsettiğim belli olsun. bunlardan biri ingiliz sinemanın geçtiğimiz seneki beğenilen filmlerinden fish tank, diğeri oscar adaylarından harlem diyarından çıkma amerikan rüyasının obez kızının hikayesi precious ve tabii ki orhan gencebay arabeski ile süslenmiş, balık kokan istanbul masalı hayat var.



gönül isterdi ki reha erdem sinemasının üzerine bir taş daha koymuş şeklinde cümleler kurabileyim ama olamadı, izlemem için bu günlerin gelmesi gerekiyormuş. ama elimi çabuk tutup beş vakit'i izliyeceğim söz. bilmesek de görmesek de müzik seçimleriyle, görüntüleriyle ve tabii hikayesiyle reha erdem'i subscribe ettim bile. karanlık masallar diyarına davetiyeler benden, bulun izleyin.



precious'da da, harlem diyarından çıkmış amerikan rüyasında yoğrulmuş obez kızın masalı var bu kez ekranda. bana pek ilginç de gelmedi açıkçası hikaye, ancak precious karakterine can veren gabourney sidibe gayet doğal oynamış. ki sadece acınası bir karakter değil gözümde, o apartmandaki kızcağızın hikayesi daha dokunaklı bence. belirtmeden geçemeyeceğim, bahsi geçen ufaklığın geleceğinde bir leon'un mathilda-sı kariyeri görüyorum. artık holivud filmlere madam teresacıklar serpiştirmek inadından çok daha enteresan filmler çıkabilir ortaya çıkabilir. yes you can. bir de merak ediyorum. american dream hala patlamadı mı, fake sosyalizm berlin duvarı ile çöktü de american dream balonu çoktan patlamadı mı. yoksa suç birbirini yiyen new orleanslı zenciler ile işgal askerleri tarafından öldürülmek olan ıraklılarda mı.



gelgelelim fish tank'e. adalılar güzel film yapar kabulüyle izliyorum artık britanya'dan gelen filmleri. pek de yanılmadım şimdiye kadar. hiç olmazsa klişelerin dışına taşmış filmlerin kurgulanabildiğini görebiliyor bu biryirmibeş miyop gözlerim. burda da yine ergenlik çağında, anne ilgisiz baba yok bir kızcağızın hip hop müziğe tutunma çabalaması, ve tabii ki çok daha fazlası anlatılıyor. hip hop müziğinden pek hazzetmediğimden sevemedim o kadar ama tipik ingiliz caddeleri dışında yozgatvari iklimde geçen ingiliz hikayeleri görmek de güzel be. orda da yaz günlerini olabildiğince sıkıcı geçiren ve bir o kadar güzel insanlar var imiş.

nba 2010 playoffları boston - cleveland eşleşmesi birinci maçının devre arasında, boston'un cleveland'ı dağıtmasının verdiği zevk-i hissiyatıyla yazılmıştır bu yazı.

ayrıca bu yazının yazılması sırasında ve son üç gündür rifflerini, vocoder-lı sesini eksik etmeyen cynic'e çok teşekkürler.