Fill in the Blanks Tres

  • 0

Saat yediyi on geçiyor. İstanbul'un adalar manzaralı şirin semtinin tepelerde yer alan bir mahallesinde kimsenin bilemediği bir nedenden elektrikler kesilir. O sırada Ahmet içinde akşam yemeğinde de kahvaltı edenlere has o garip duyguyu barındırıyor. Çarpı yalnızlık. Evde modemin ve o sırada su ısıtma görevini azimle devam ettiren su ısıtıcınınki de dahil ışıklar yirmi beş dakikalığına sönük kalacak. Ahmet'in sonsuz döngüye giren yalnızlığı pi sayısı ile çarpıldı. Sandalyesinden doğrulup kafasını pencereye taraf uzattı, herkesin aynı durumda olduğundan emin olmak için. Sorun yok. Yerinden dikkatlice kalktı, cep telefonuna uzandı. Bir mesaj geldi, okudu. Nihai hedefi vitrine ulaşmak için telefonunun rehberliğinde sağa çark edip uygun adım ilerledi. Kara gün dostu bir mum bulabilmek için çekmeceleri karıştırmaya başladı. Alttan ikinci çekmecede baş parmağı uzunluğunda bir tane buldu. Hayretti. Çay tabaklarından birine yapıştırdı, bir kaç damlasını akıtarak. Ev bir anda soğumuştu, yorganın altına girmek amacıyla odasına yöneldi bu kez. Koşar adım. SAY!
bir ben miyim perişan
gecenin karanlığında
yosun tuttu gözlerim
yalnızlar rıhtımında
Sayarken bir yandan da ayağının serçe parmağını kapıya vurmakla meşguldü. -aynı deneyimi yaşayanların da iyi bileceği gibi- Çok acıdığını özellikle belirtmek isterim. Acısı hafifleyince mumu bez dolabının üstüne koyup, kendini yatağa attı. bir kez muma üfürdü. mum titreşti. ama sönmedi. iki muma üfürdü. mum çok titreşti. sönmedi. Bu doğumgünü de son dönemecine böylece girdi. Bir dakika otuz saniye sonra yerinden kalkıp mumu söndürecek, beş dakika sonra uykuya dalacak, yedi saat sonra uyanıp, yedi saat on beş dakika sonra kapıyı iki kere kilitleyip dışarı çıkacaktı.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder