O gün sabahın köründe irkilerek uyandı ahmet. telefonun alarmı henüz çalmamıştı. Telefonu kontrol edip uyumak için yarım saati daha olduğunu görünce, gözlerini kapadı haliyle.
{yarım saat sonra}
pink floyd'un time isimli parçası eşliğinde gözlerini açtı, yatakta biraz gerindikten sonra ayaklarını yataktan dışarı uzattı. Günlük sabah rutinini tamamladıktan sonra evden dışarı çıktı. Kulaklığından açık gasteyi dinlemeye koyuldu yokuş aşşağı yürürken bir yandan...
{dört saat sonra}
öğle tatilinde, erişte+bir adet tavuk budu+bir adet kızarmış biber+iki adet çeyrek domatiz+mercimek çorbası yedi. saat henüz onikibuçuk olduğundan mütevellit Turgenyev'in Babalar ve Oğullar'ını okumaya koyuldu masasının başında. Bir saat kadar, oturduğu sandalye nedeniyle sıkıntı veren pozisyonlarda devam etti okumasına.
{altı saat sonra}
eve geldi, kanalları gezdi birer birer. güzel dünya kupası gollerine baktı internetten. annesinin buzluğa attığı sarmalardan çıkardı, ısıtıp yedi.
{yarım saat sonra}
adalar manzaralı evinin terasına çıktı. semaverin altına odun attı. güneye esen hafif rüzgar alnındaki teri soğuturken, o ne mi yaptı. bastı verneli halıya aldı eline bir hortumu bir fırçayı başladı bir aşağı bir yukarı fırçalamaya. tam iki saat boyunca fırçaladı eşek ölüsü ağırlığındaki halıyı. çok terledi. terledikçe de daha hızlı fırçaladı. hafif meltem de bi boka yaramıyordu, terden tişörtü vücuduna yapışmıştı. öyle ki terden saydamlaşan vücudu epil epil parlıyordu. Semaverden bir bardak çay koydu kendine, bitlis tütününden sigarasını tutuşturdu kibritiylen. adalara doğru derin düşüncelere daldı.
{ve ertesi sabah}
"Als Gregor Samsa eines Morgens aus unruhigen Träumen erwachte, fand er sich in seinem Bett zu einem ungeheueren Ungeziefer verwandelt."
{yarım saat sonra}
pink floyd'un time isimli parçası eşliğinde gözlerini açtı, yatakta biraz gerindikten sonra ayaklarını yataktan dışarı uzattı. Günlük sabah rutinini tamamladıktan sonra evden dışarı çıktı. Kulaklığından açık gasteyi dinlemeye koyuldu yokuş aşşağı yürürken bir yandan...
{dört saat sonra}
öğle tatilinde, erişte+bir adet tavuk budu+bir adet kızarmış biber+iki adet çeyrek domatiz+mercimek çorbası yedi. saat henüz onikibuçuk olduğundan mütevellit Turgenyev'in Babalar ve Oğullar'ını okumaya koyuldu masasının başında. Bir saat kadar, oturduğu sandalye nedeniyle sıkıntı veren pozisyonlarda devam etti okumasına.
{altı saat sonra}
eve geldi, kanalları gezdi birer birer. güzel dünya kupası gollerine baktı internetten. annesinin buzluğa attığı sarmalardan çıkardı, ısıtıp yedi.
{yarım saat sonra}
adalar manzaralı evinin terasına çıktı. semaverin altına odun attı. güneye esen hafif rüzgar alnındaki teri soğuturken, o ne mi yaptı. bastı verneli halıya aldı eline bir hortumu bir fırçayı başladı bir aşağı bir yukarı fırçalamaya. tam iki saat boyunca fırçaladı eşek ölüsü ağırlığındaki halıyı. çok terledi. terledikçe de daha hızlı fırçaladı. hafif meltem de bi boka yaramıyordu, terden tişörtü vücuduna yapışmıştı. öyle ki terden saydamlaşan vücudu epil epil parlıyordu. Semaverden bir bardak çay koydu kendine, bitlis tütününden sigarasını tutuşturdu kibritiylen. adalara doğru derin düşüncelere daldı.
{ve ertesi sabah}
"Als Gregor Samsa eines Morgens aus unruhigen Träumen erwachte, fand er sich in seinem Bett zu einem ungeheueren Ungeziefer verwandelt."
bişi farkettim: çok yalnız.
YanıtlaSil