Güneş Girmeyen Ev, Oslo #2

Güneş Girmeyen Ev, Oslo #2

  • 0
fifteen men on the dead man's chest,
yo ho ho and a bottle of rum!
drink and the devil had done for the rest
yo ho ho and a bottle of rum!
 

hani hazine adasına çıkmıştık beraber, elimizde eski bir harita ve düşmanlara savurmak için kuru bir ağaç parçası. hava bulutlu, biz parçalı, falanlarla filanlarla aşılan yollardan, inilen yokuşlardan sonra ulaşmıştık sona. bir şeylerin sonuna gelme hissinin verdiği hüzün, hepsi tamam ama altınlar neredeydi?

mutlu aileler, mutlu sofralar, gülen yüzler vs. dünyanın her yerinde belirli bir mutluluk türü ısrarla pazarlanmaya devam ederken, karşı tezgahta mutsuzluğun en saf halini insanlara sunan ben neden sinek avladığımı düşünüyorum.

yürüyordum. yürüdükçe de açılıyordum. evden kızgın çıkmıştım. belki de tıraş bıçağına sinirlenmiştim. olur, olur! mutlak traş bıçağına sinirlenmiş olacağım. otların yeşil olması, denizin mavi olması, gökyüzünün bulutsuz olması, pekala bir meseledir. kim demiş mesele değildir, diye? budalalık! ya yağmur yağsaydı? ya otların yeşili mor, ya denizin mavisi kırmızı olsaydı? olsaydı o zaman mesele olurdu, işte. Sait Faik'in bu cümleleri aklımda, Oslo'da bir parka doğru yürüyordum, sırtımda çantam, çantamın içinde bir elma, su ve dünden kalma sandviçimin kalan parçası. sağa sola bakınarak ilerliyordum sokaklarda. şehrin güzel parkını bulmayı çalışıyordum, kendimi gittiğim her şehrin en güzel parkını bulmaya adamıştım adeta. kalabalık sokaklardan ilerliyordum, ilerlerken de insanların yüzlerini, yüzlerindeki ifadelerden ne düşündüklerini tahmin etmeye çalışıyordum. parka yaklaştıkça, ellerinde sulukları, kulağında kulaklıkları yürüyüş yapan insanlar artmaya başlamıştı. derken, arkamdan kardeş diye bir ses geldiğini işittim, üstüme alınmayım dedim, üstüme alınmamaya kalmadan yineledi, kardeş. ne yapacağımı kestirememiştim ki henüz, reflekslerim benden hızlı davranarak vücudumu geriye döndürdü. aklımda Sait Faik'in öyküsü, karşımda uçakta Oslo'ya gelirken yanımda oturan adam, şehrin en güzel parkında, şimde ne yapmalı düşünüyordum...

bir yere varmaksızın gidiyordum, tek istediğim yolda olma hissiydi..

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder