Kolektif Hüzün

Kolektif Hüzün

  • 0
kolektif hüzün diye bir tabir var. cümle içinde kullanıyorum. misal ben sana diyorum ki turgut özal öldüğünde nerdeydin, ne yapıyordun? sen de diyorsun ki bana; önce şu bıyıklarındaki ayranı temizle, sonra devam ediyorsun ütü yapıyordum falan heralde ne bileyim. ben de sana diyorum ki o zaman, üzgünüm ama biz ikimiz bir toplum olamayız aysel ve kalkıyorum masadan, müsait bir yerde iniyorum hayatından. fin. 

aaah ah! hepimiz öyle üzülmüşüz ya hani turgut özal öldü diye (daha doğrusu ben öyle sanıyormuşum) ve turgut özal da bizim ortak bir değerimizmiş mesela (yine benim hatam) ve biz aynı toplumun altındaki bireylermişiz gibi (artık değiliz, tüm o balıklar için teşekkürler yine de) devam etmişiz yıllarca. işte böyle birşey, bilmem anlatabildim mi ve daha önemlisi ben anlayabildim mi acaba. 

gelmek istediğim bir nokta var benim! biz bir ne biçim bir toplumuz yahu ya da ne bileyim cidden bir toplum var mı ortada sanıldığı gibi.. korkuyorum herşey matrix'e bağlayacak diye, kamu vicdanı falan diyorlar ya bir de arada zedeleniyor felan, ne kastediliyor ben anlayabilmiş değilim. burdan geçelim en iyisi.

anayasa diye birşey vardı ya hani. sivili oluyor, askerisi oluyor. toplum ile devlet arasında imzalanmış bir tür sözleşmeydi değil mi, lise sınavlarının birinde çıkmıştır kesin hepimizin karşısına. hmm toplum olmayı burdan yakalayabiliriz belki de. lisede çıkmış ortak sorular. takdiri kaç puanla kaçırdık hepimiz, peki bir teşekkürü bile hak etmedik mi? neyse bir yere gelme amacındayım da kendime kar kürüyorum, biraz yol açılmış olsa gerek. yürüyelim. bir ülkenin iki temel bileşeni olmuş olsun, devlet ve onun toplumu. ben bu anlaşmanın toplum tarafında olduğunu sandığım insanların devlet ağzıyla konuşmalarına her gün tanık oluyor ve kendilerini nasıl devletleştirdiklerini hayretle (
evet ben de her insan gibi bazen hayret ederim) izliyorum. gerçi aynı insanlar işveren-işçi ilişkisinde de işverencilik oynama konusunda tarih yazıyorlar ki onu geçelim şimdilik. bir bireyin kendisini devlet sanması ne gibi bir psikolojik bozukluğa delalettir anlayabilmiş değilim. ta içinden gözlemleyebildiğim için, alevilerin asker aşkını stockholm sendromu olarak teşhis etmekte bir beis görmüyorum ama aynı masada yemek yediğim insaların "teröristler ölü ele geçirilmiş", "o önemli değil ya münferit bi olay sonuçta", "devlet aklı bunu gerektirir abi" gibisinden devlet ağzından söylemlerinin nedenini ortaya koyabilmiş değilim. eğer zorlarsam biraz. okulda, devlet tarafından beyinleri ele geçirilmiş insanların devlete olan platonik aşklarından başka birşey aklıma gelmiyor.

devlete en iyi uyum sağlayabilenin veya her şeye kayıtsız kalabilenin hayatta kaldığı türkiye evriminde herkese bol şans.

***

anlayamadığım konulardan açmışken bahsi, bir de -niyeyse- medar-ı iftiharımız aziz sancar vesilesiyle bir iki kelam etmek istiyorum. insan kelam etmek isteyince de sanki önemli birşey söyleyecekmiş gibi (belki de öyledir, kim bilir) oluyor. kendisinin türküm de türküm diye açıklamalarına ilk önce anlam verememiş sonra suçu bbc'nin andaval muhabirlerinde bulmuştum. şimdi son röportajını da okuyunca büyük bir hayal kırıklığına uğradım.

aziz bey nobel alarak, milliyetçilik virüsüne dair, milliyetçilik nöronlar arası kimyasal iletişimde yol açtığı hasar nedeniyle insanın doğru düzgün düşünmesini engelliyor mealindeki hipotezimi de çökertmiş oldu. tekrar tebrikler.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder