Şehri Bekleyenler

Şehri Bekleyenler

  • 0

bir şehri bekleyenlerin nerden çıkacağını asla bilemezsin. mesela delik deşik bir perdenin ardına gizlenmiş, izliyor olabilir seni. sen farkında bile değilsindir. 

ve bir gün şehrin dar sokaklarından birisinde yürüyorsun. meselaların bir seferindesin. yolunun üzerinde yarısı sokağa taşmış bir şeftali ağacı gördün. normalde şeftaliye karşı bir düşkünlüğün de yok yani biliyoruz. pazardan alsak yemezsin. ağaçtan meyve koparma konsepti mi hoşuna gitti yoksa? bilmem. demek cevap da veriyorsun, peki. belki çocukluğundan bir kuple sergilemek istiyorsun seni izleyen gözlere. bir dakika bir dakika daha birşey olmadı ki. ne ben kopardım o meyveyi henüz ne de beni izleyen gözlerden haberdarım. nerden çıktı şimdi bu peşin hüküm allah aşkına? herşeyi çocukluğa bağlama peşinden koşacağına anlattığının devamlılığını bir gözden geçir önce.

söylediklerin makuldu. makulduymuş, şimdiki zamandayım ben. tamam. en iyisi şöyle yapalım. bu paragraf boşluklarımızı tamamladığımız paragraf olsun, anlatımızdaki boşluğu da burda dolduralım, senin hayatındaki boşlukları da burda dolduralım. mesela eksik bir figür var mı hayatında göstermekte olduğun agresifliğe yol açacak? şefkat figürü, otorite figürü.. yoksa tek eksiğin şeftali miydi :) birşey mi kastediyorsun sen? hem bu gülen yüz de nerden çıktı? bu gerçekten oluyor mu? yanıtını beklemeden devam ediyorum. yanıtımı beklemeden derken, sen dinlemiyor musun beni acaba? beni görmezden gelebileceğini mi sanıyorsun yoksa? ağaca yaklaşırken eskiden kalma bir alışkanlıkla etrafı kolaçan ettin önce, sonra gözüne meyvelerden birini kestirdin ve pek de çevik sayılamayacak bir hareketle olduğun yerde zıplayıp  gözüne kestirdiğin şeftalinin yanındaki şeftaliyi kopardın. göz hakkı kanunlarını çiğnemiş olmuyorumdur umarım.

acaba bilincinin altında bir yerlerde farkındaydın izlendiğinin. belki farkındaydın, belki de umuyordun birileri seni izliyorlardır diye. hiç seyiricisi olmayan bir oyunun parçası olmak istemezsin ne de olsa. fonda müzik de olsun mu? evet, in bruges filminin teması çalsın. yok olmasın soruyu sorulmamış sayalım. müzik bir tür hile idi değil mi sayın von trier? peki, nerde kalmıştık sayın von trier? evet, bir ağacın altında. yarısı yola taşmış, meyvelerin ağırlığından aşağı sarkmış o şeftali ağacının altında çocukluğumuza referans veriyorduk. o benim çocukluğum. fazla sahiplendiğimi düşünmüyorsun değiş mi hayatını, hem diyorum ki hayatında  belki bir yardımcı oyuncuya ihtiyacın vardır, ha ne dersin? daha fazla saçmalama ve devam et derim. pekâlâ bu soruyu da sorulmamış say o zaman. ben yazdığımı silmiyorum ama sen olmamış say. senin gerçekliğinde böyle bir cümle hiç okunmamış ve okunmayacak olsun. nedir bu yani? kelime başına para mı alıyorsun? devamlı bir ben yazıyorum ama sen okumamış ol lar. hem bir cümlede görmezden gelirdim ben seni, bu kadar uzatmana hiç gerek yoktu.  

o anda bu, biz çocukken hep bahçelere dalardık altmetinli çalışmanın nasıl sonlanmasını bekliyordun acaba? sinirlendin mi? mesela şöyle mi, gözden kaçmış güzel bir kız peydah olur karşı kaldırımdan, o kadar da kolaçan etmiştin hani, ooo şeftali mi kopardınız diyecek sonra. meyveler, meyvelerimiz temalı bir konuşma. ağaçların meyvelerinin hep kaldırıma düştüğünden tut şehrin çocuklarının sanal pokemon toplamaktan güzel göğüsleriniz kadar olgunlaşmış bu meyveleri toplamaya tenezzül etmeyişine vur ve kopardığın şeftaliyi paylaşma noktasında inecek var. sinirlenmişsin.

kısa moladan sonra, şeftalinin metafor olarak cinsellikte temsil ettiği değerler konulu bir konuşmaya girişirsen önceki olgun meyve ğüsler benzetmesini bu konuşmaya ekleyerek gidiş yolunun nereye çıkacağının hem lead actress hem de tüm izleyiciler farkına varacaktır. tamam, bu kadarı yeter artık. hem tüm izleyiciler de nerden çıktı? seni bir lead actress ile başbaşa bırakacağımı düşünmedin herhalde. kes artık burdan sonrasını ben devralıyorum.  

olan gerçekten bu muydu? olmakta olan, olmuş olan, olacak olan.. tabii ya... perde! 

o delik deşik perde. şimdi hatırladım. cık cık cık cık... o sesi nasıl unutabilirim ki ve o bakışı, o hor gören bakış. ancak bir teyzenin gözlerinden çıkabilecek bakışlar. sen bizim ağacımıza nasıl tecavüz edersin, hem de şeftali ağacı!! diye ünlemli ünlemli çınlamıştı repliği tüm sokakta. 
izleyiciler önünde selamımı verip derhal uzaklaşmıştım ordan. ah bir de repliğim olsaydı ya söyleyeceğim. tabii ya göz hakkı diye bir şey bilmez misiniz siz? paylaşmaktan hiç mi nasibinizi almadınız ya da the pleasure of being robbed isimli filmi hiç mi izlemediniz?

artık geri dönme vakti geldi. 

bir şehri bekleyenlerin nerden çıkacağını asla bilemezsin demiştim sana. mesela delik deşik bir perdenin ardına gizlenmiş, izliyor olabilir seni. sen farkında bile değilsindir. bir camın ardındaki kukla, bir duvarın ardındaki bruce lee ya da şehrin tepesine yerleştirilmiş devasa heykel olarak izliyordur o seni. eğer içinde iyilik ile geldiysen şehre, şarap ile dolu tasını uzatır sana. ha yok eğer kötülük niyetiyle geldiysen işte o zaman kılıcını çeker hiç çekinmeden.

cık cık cık cık!

çanlar kimin için çalıyor andrei, son kimin için geliyor?  





Hiç yorum yok :

Yorum Gönder