The Spirit of a City

The Spirit of a City

  • 0

sevgili edinburgh,

seninle görüşmemizin üzerinden nerdeyse bir yıl geçti. şimdi fotoğraflara bakarken hatırlamaya çalışıyorum seni, en azından tanımış olduğum kadarını. robert musil, niteliksiz adam'da şehirleri tempolarından tanıyabilirsiniz diyordu. peki ama, senin kalbin nasıl atıyordu? how can i go to old town edinburgh? sana aziz bir tepeden bakmıştım ve atina'ya mı andırıyorsun sen demiştim ve sen de bozulmuştun hemen. hatırlıyor musun? beni nasıl bilirdin edinburgh? gözetleme kameralarına pek çok kez yakalanmış olmalıyım. edinburgh. hayır bir şey yok. sadece adını söylemeyi çok seviyorum. edinburgh biliyor musun senden ayrıldığımdan beri ağzıma viski sürmedim. edinburgh ben viskiyi sende de sevmedim ama yalan söyledim. senin için viskiyi seviyormuş gibi yaptım. edinburgh bira hamallık mı gerçekten? gözlerim olimpiyatta seni arada rugby karşılaşmalarında. neden great britain içindeki great olamayan parçalardan biri olmayı kabul ettin? seni ziyaret ettiğimde birini seviyordum. seviyor muydum? seni ziyaret ettiğimde biri beni seviyordu. seviyor muydu? birisi bir başkasını sever mi gerçekten edinburgh yoksa sevdiği o bir başkasının kendi sosuna bulanmış hali midir aslında? edinburgh yokuşlarından aşağı bırakabilir miyim kendimi? düşecek olursam tutar mısın beni? edinburgh ben neden bu kadar çok soru soruyorum ve asıl, sen nasıl hem yağmur altında yıkandıktan sonra hem de nemli sisler altında bu kadar güzel görünmeyi başarıyorsun? hani bir keresinde senin resmini çizen bir kadının fotoğrafını çekiyordum. kadın dönüp neden fotoğrafımı çekiyorsun dercesine bakmıştı bana. ve ben de ona, sen neden onun resmini çiziyorsun dercesine bakmıştım. ve sen de bulutların arasından kafasını uzatmış şakacı bir helios ışığı altında bakmıştın ikimize birden. bakışmıştık. üçümüz birlikte işteş eylemlerde bulunmuştuk.

edinburgh, seni seviyorum. 

hayır, sana güzelleme niyetine çekilen bir filmin başlığı değil bu.





Hiç yorum yok :

Yorum Gönder