kaldığımızyerden devam. kaderin cilvesi yine yeni oyunlarıyla karşımızdaydı. mardin'de sürüsüne bereket turist kafileleri şehri arşınlarken kalacak yerleri de doldurmuş. bize de hani bana hani bana demek düşmüş. deneyişler sonrası mardin'den de midyat'a yolculuk. nar ekşisi duble güzel velakin neden getirmedik buralara ki. nar ekşisine dair foto yok ya aşağıdakinden buyurun. midyat için de little mardin diyollar doğru imiş, oralara gidince görmek gerekir midyat'ı da. türkiye'deki süryani nüfusun çoğu da midyat'ta imiş.
derken, tarihi mardin insanının misafirperverliğine de midyat'ta yediğimiz adana kebabçıda rastgeliyorum. yok bu resim ona dair değil, bu olsa olsa
biz burda yabancıları sevmeyiz, olur. ya da,
nasıl küçük nikita tarafından öldürülüp intihar süsü verildim.bir düelloya davet edileceğimden korkarak uzaklaşırken ordan edgar allan poe'nun kuzgunuyla karşılaşıyorum.
and the raven, never flitting, still issitting, still is sittingon the pallid bust of pallas just abovemy chamber door;and his eyes have all the seeming of ademon's that is dreaming,and the lamp-light o'er him streamingthrows his shadow on the floor;and my soul from out that shadow thatlies floating on the floorshall be lifted--nevermore!diyor.
minareler süngü kubbeler miğfer camiler kışlamız müminler asker mi demeli, bilemedim. içimizdeki haçlılar.
çanak antenler kıbleye çevrilmiş, hiç aldırmadan salınan bir süryani kilisesi, kuşlar ve devlet konukevinin terasında iyice sıcamış bir ben.
devlet konukevine giden yolda, tehlikelerle bezenmiş yollardan geçeceksin. geri dönmenin eşiğine geldiğin anda bir bakkala denk geleceksin. su al ordan. ben biliyom geldik nerdeyse deme, gelmediniz netekim.
"Bir zaman, Eskişehir Hapishanesinin penceresinde, bir Cumhuriyet Bayramında oturmuştum. Karşısındaki lise mektebinin büyük kızları, onun avlusunda gülerek raks ediyorlardı. Birden, mânevî bir sinema ile elli sene sonraki vaziyetleri bana göründü. Ve gördüm ki, o elli altmış kızlardan ve talebelerden kırk ellisi, kabirde toprak oluyorlar, azap çekiyorlar. Ve on tanesi, yetmiş seksen yaşında çirkinleşmiş, gençliğinde iffetini muhafaza etmediğinden sevmek beklediği nazarlardan nefret görüyorlar, kat'i müşahede ettim. Onların o acınacak hallerine ağladım. Hapishanedeki bir kısım arkadaşlar ağladığımı işittiler. Geldiler, sordular. Ben dedim: 'Şimdi beni kendi halime bırakınız, gidiniz." demiş Said-i Nursi. bizimki de duymuş olacak ki hızlı adım uzaklaşıyor avludan.
ve karanlık bir geçit gelecek önüne.
korkma o geçide girmekten. milattan önce beşbin yılından beri girerler o yola. ve güneşe taptıklarından beridir bilirler ki, o yolun sonu aydınlık.
tu bi kontinyud..