dinleyici olarak pek bir ilişkim olmadı lakin blues'u besleyen damarları biliyorum. şimdilerde o damarlar dünyanın mültecilerinden besleniyor.
peki. sorularıma başlıyorum. mülteciler bizim farinelli'lerimiz mi olacaklar, hani şu ergenliğe girince sesini kaybedeceği için hadım edilen çocuk, yani onların acılarından beslenen şarkıları dinleyip sevgilimizden ayrıldığımıza mı üzüleceğiz, öyle mi olacak? peki sahilde yüz üstü uzanmış soğuk bir çocuk bedeninin altın oran göz önünde bulundurularak çekilmiş bir fotoğrafı bize insanlığımızı mı hatırlatacak? belki bir süreliğine hatırlatır, yemek yerken yanımıza gelen çocuklara bozuk paralarımızı veririz. ya da onlara tavuk döner alırız. peki sonra?
ayı yogi'nin bir bölümü vardı. ayı yogi ve çetesi, nuh hazretlerinden ödünç aldıkları uçan gemileri ile bir adaya gidiyorlardı. bu adada, bir ısırık aldığın muza devam etmiyordun, atıyordun çöpe. öyle bir ada. cennet mübarek. muz örneğini de veriyorum ki anlayın olayın çılgınlık boyutunu. öyle de bir bolluk vardı ortada. ve pek tabi bir süre herşey çok güzel gitti. zamanlar geldi, zamanlar gitti. kahramanlarımız yedi, içti, eğlendiler. lakin ben izlerken böyle devam etmeyeceğini, olayın içinde bir hinlik olduğu hissediyordum. onları misafir eden güleryüzlü adam mesela, bir türlü izin vermiyordu ellerindeki yiyeceği bitirmelerine. arkadaş bırak adam iki ısırık alsın, nolacak? yok efendim neymiş, bir ısırık. sonra, hoop hemmen salla çöpe. ama işte dedim ya böyle devam edemezdi. içlerinden birisi de bana hak vermiş olacak, bence bobo'dur o da, bunda bir yanlışlık olduğunu anladı. ilk baştan beri onun da kanı kaynamamıştı ev sahibi adama. zamanla diğerlerine arkada dönen dolapları falan gösterdi. sona gelirken de, bu düzenden sorumlu kişiyi cezalandırdıktan sonra terketti bizimkiler adayı. son. biz de bir ders çıkarmasak mı ayı yogi ve arkadaşlarının hikayesinden ya da ne bileyim bu tüketim alışkanlıklarımızda bir yanlışlık olduğunu görmek için ne olması gerekiyor?
peki. sorularıma başlıyorum. mülteciler bizim farinelli'lerimiz mi olacaklar, hani şu ergenliğe girince sesini kaybedeceği için hadım edilen çocuk, yani onların acılarından beslenen şarkıları dinleyip sevgilimizden ayrıldığımıza mı üzüleceğiz, öyle mi olacak? peki sahilde yüz üstü uzanmış soğuk bir çocuk bedeninin altın oran göz önünde bulundurularak çekilmiş bir fotoğrafı bize insanlığımızı mı hatırlatacak? belki bir süreliğine hatırlatır, yemek yerken yanımıza gelen çocuklara bozuk paralarımızı veririz. ya da onlara tavuk döner alırız. peki sonra?
***
ayı yogi'nin bir bölümü vardı. ayı yogi ve çetesi, nuh hazretlerinden ödünç aldıkları uçan gemileri ile bir adaya gidiyorlardı. bu adada, bir ısırık aldığın muza devam etmiyordun, atıyordun çöpe. öyle bir ada. cennet mübarek. muz örneğini de veriyorum ki anlayın olayın çılgınlık boyutunu. öyle de bir bolluk vardı ortada. ve pek tabi bir süre herşey çok güzel gitti. zamanlar geldi, zamanlar gitti. kahramanlarımız yedi, içti, eğlendiler. lakin ben izlerken böyle devam etmeyeceğini, olayın içinde bir hinlik olduğu hissediyordum. onları misafir eden güleryüzlü adam mesela, bir türlü izin vermiyordu ellerindeki yiyeceği bitirmelerine. arkadaş bırak adam iki ısırık alsın, nolacak? yok efendim neymiş, bir ısırık. sonra, hoop hemmen salla çöpe. ama işte dedim ya böyle devam edemezdi. içlerinden birisi de bana hak vermiş olacak, bence bobo'dur o da, bunda bir yanlışlık olduğunu anladı. ilk baştan beri onun da kanı kaynamamıştı ev sahibi adama. zamanla diğerlerine arkada dönen dolapları falan gösterdi. sona gelirken de, bu düzenden sorumlu kişiyi cezalandırdıktan sonra terketti bizimkiler adayı. son. biz de bir ders çıkarmasak mı ayı yogi ve arkadaşlarının hikayesinden ya da ne bileyim bu tüketim alışkanlıklarımızda bir yanlışlık olduğunu görmek için ne olması gerekiyor?
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder