Hergün Bir Şarkı Adeta #70

  • 0
dostlar, romalılar, yurttaşlar, dinleyin;
caesar’ı da gömdük artık brutus'u da
geride, çok geride kaldılar
iyilikleri toprağın altına girdi kemikleriyle beraber ve çürüdü çoktandır
kötülükleri ise hâlâ yaşıyor bizlerle
...

bu şarkı caesar ya da brutus ya da herhangi bir koruyucu için değil anca şiirsel gerçekçiliğin gemisinden atlayanlar için. L'Atalante! onlar ki bilinçdışına sakladılar en sevdiklerini!
A Lawrence in Arabia

A Lawrence in Arabia


where are you from? dedi.
turkey dedim.
durur mu hemen yapıştırmış cevabı modunda ooo i love erdogan meh meh meh dedi. burda duralım biraz. bu, son iki gün içinde duyduğum yirmisekizinci i love erdogan. şimdiden birazdan gelecek olan why don't you speak arabic sorusunun enerjisi yayılmaya başladı ortama. işte bu ahval ve şerait altında başlıyorum tiradıma.
yani now you love erdogan. burda kısa bir mola, blogun adresini böyle değiştirmesem mi. şimdi devam.  ama yüz yıl önce öyle demiyodunuz hiç! o zamanlar hep we love lawrence idi. ümmet yolunda bizi nasıl da yapayalnız bıraktınız nasıl da habersiz terkettiniz öyle! gelmişsin hâlâ.. zeki müren söylüyor, madem ki son şarkının kırık bir güftesi idim niçin yarım bıraktın, neden bırakıp gittin...


sinema tarihinin en güzel kesmelerinden birisi david lean'in lawrence in arabia'sında yer alır. işte o kesme! aynı film benim wadi rum ziyaretimin de önemlice müsebbibidir. ben de şimdi david lean'e tribute niteliğinde bir kesme kuruyorum kafamda.


önce yukarıdaki kare gelir ekrana. çölün ortasında nereye gittiği, nerden geldiği belli olmayan yollar. tam da portishead'in şarkısındaki gibi,  

never found our way
regardless of what they say 

geçiş sonrası ben görünürüm. ekranın sol yarısını ortalamış, kaldırımda yürüyorum. kamera arkamdan beni takip ediyor. önemli olan yolda olmaktır diye söyleniyorum kendime. daha ne kadar gidecek böyle demişim belki az önce kendime. kaç zamandır bu orta doğu bataklığında debelenmem nasıl bir felsefi akımın parçası olabilir ki? aman sokrates sen sus lütfen, başlama şimdi örnek vermeye. kestik!


When I let go of what I am, I become what I might be.

bir kez daha yurttaş kane kimdi diye düşünüyordum. yurttaş kane kimdi, ben kimim... tam bu esnada çölde olmam ve kayaların üstünde gündoğumunu izliyor olmam ise tesadüf değildi. bilirsiniz böyle şeyleri normal bir zamanda düşünemezsiniz. izin vermezler. ama böyle bir an yakaladı mı düşünceler bırakmaz sizi, ânı yakalamışken bunu da düşün.. yani aslında varoluşçuluk... biraz da nihilizm... e ama sokrates de... sen de gel canterbury'li anselmo, sen de gel...



Şehri Bekleyenler #2

Şehri Bekleyenler #2

  • 3

bu ben.


bu sevdiğim kız, adı irem


bu leyla teyze, bi keresinde maç yaparken kolum çıkmışda yerine oturtmasını bilmişti. öyle bir healer kendisi. bizim alt çaprazda oturuyorlardı. eşi lojmanın alkol içen azınlık tayfasındandı. arada kahvaltıya felan gidiyorduk onlara.  turunç reçelini ilk kez leyla teyzelerde kahvaltı yaparken yemiş ve çok sevmiştim mesela. yıllar sonra turunç reçeline izmir'de rasladım da leyla teyzeyi görmedim ne zamandır. sonraları onlar taşınınca yerine irem'ler taşınmış ve her şey de çok güzel olayazmıştı. en son mersin'de yazlık aldıklarını duydum leyla teyzelerin.


bu leyla teyzenin oğlu serkan. serkan benden bir büyük jenerasyonu temsil ettiğinden o ve tayfasının efsane-uydurma karışımı hikayelerini 'vay be'ler eşliğinde dinledik uzunca bir süre. 

şimdi de bir anım:

bir keresinde de bunlar maç yapıyo ve serkan'ı da kaleye koymuşlar, çocukluk kariyerim boyunca ben hiç kaleye geçmedim, ben de kalenin yakınında takılıyom öyle, elemanın biri bi şut çekti bana doğru, dedim noluyo. yok efenim gerizekalı beni kaleci sanmış. bi de ne dikkatimi dağıtıyosun diye bana bağırıyo. maçın içinde değilken bile yaydığın enerjiyle öyle bir imaj oluşturmuşsan demek ki felan diyor serkan da. çok saçma. adımlaşmadınız mı siz az önce, kim maçta kim değil bilmiyor musunuz? serkan, sen de beni överek ne yapmaya çalışıyorsun hiç anlamıyorum.


bunlar serkan'ın arkadaşları. küçüklerin hayallerini baltalamakla meşguller.

+ dün gece geleceğe dönüş 3'ü izledin mi?
- evet.
+ yine tu bi kontinyud diyordu sonunda. demek ki devamı gelecek. trenle artık ne biçim de yolculuk yaparlar.
- sanmam.
+ nedenmiş? bence kesin olur. hem de süper olur. uçan at bile olur.
- o doktor yok mu, o ölmüş olum. yok artık öyle bi adam. sen de unut yeni filmi felan. 


su fışkırtan kafaların adı neydi?

Hergün Bir Şarkı Adeta #69

ben karakterini çok güzel yansıtan sözlere sahip bir şarkı geldi yakın zamanda the pineapple thief'den. 

don't be afraid to miss me 
don't be afraid to hate me
 
porcupine tree insanı gavin harrison'ın davullarıyla şenlendirdiği bu şarkıyı kibrinizin ardına gizlenen bir çocuk olmasanız da zevk ile dinleyeceksiniz.
The Spirit of a City

The Spirit of a City

  • 0

sevgili edinburgh,

seninle görüşmemizin üzerinden nerdeyse bir yıl geçti. şimdi fotoğraflara bakarken hatırlamaya çalışıyorum seni, en azından tanımış olduğum kadarını. robert musil, niteliksiz adam'da şehirleri tempolarından tanıyabilirsiniz diyordu. peki ama, senin kalbin nasıl atıyordu? how can i go to old town edinburgh? sana aziz bir tepeden bakmıştım ve atina'ya mı andırıyorsun sen demiştim ve sen de bozulmuştun hemen. hatırlıyor musun? beni nasıl bilirdin edinburgh? gözetleme kameralarına pek çok kez yakalanmış olmalıyım. edinburgh. hayır bir şey yok. sadece adını söylemeyi çok seviyorum. edinburgh biliyor musun senden ayrıldığımdan beri ağzıma viski sürmedim. edinburgh ben viskiyi sende de sevmedim ama yalan söyledim. senin için viskiyi seviyormuş gibi yaptım. edinburgh bira hamallık mı gerçekten? gözlerim olimpiyatta seni arada rugby karşılaşmalarında. neden great britain içindeki great olamayan parçalardan biri olmayı kabul ettin? seni ziyaret ettiğimde birini seviyordum. seviyor muydum? seni ziyaret ettiğimde biri beni seviyordu. seviyor muydu? birisi bir başkasını sever mi gerçekten edinburgh yoksa sevdiği o bir başkasının kendi sosuna bulanmış hali midir aslında? edinburgh yokuşlarından aşağı bırakabilir miyim kendimi? düşecek olursam tutar mısın beni? edinburgh ben neden bu kadar çok soru soruyorum ve asıl, sen nasıl hem yağmur altında yıkandıktan sonra hem de nemli sisler altında bu kadar güzel görünmeyi başarıyorsun? hani bir keresinde senin resmini çizen bir kadının fotoğrafını çekiyordum. kadın dönüp neden fotoğrafımı çekiyorsun dercesine bakmıştı bana. ve ben de ona, sen neden onun resmini çiziyorsun dercesine bakmıştım. ve sen de bulutların arasından kafasını uzatmış şakacı bir helios ışığı altında bakmıştın ikimize birden. bakışmıştık. üçümüz birlikte işteş eylemlerde bulunmuştuk.

edinburgh, seni seviyorum. 

hayır, sana güzelleme niyetine çekilen bir filmin başlığı değil bu.