flashback..flashback..flaschback.. kavak ağaçları görüyorum, mezarlık girişi, kapısında bütün canlılar ölümü tadacaktır yazan bir mezarlık. yolların kenarlarını pamuklar kaplamış. kavakların kötü yanı da bu işte her tarafı pamuk şekerine çeviriyorlar. bir çocuk elinde kav marka kibrit kutusu görev edinmiş bütün pamukları yakmayı kendine.
89 model bej bir şahin geçiyor yoldan, dört fitesi olanlardan. bilmediğim bir şarkı çalıyor ama söyleyeni tanır gibiyim, gülben ergen (?), evet tam olarak hatırladım şimdi şarkısı da uçacaksın uçacaksın havalara uçacaksın. bu mekanda bu havalarda hep aynı eski hikaye gelir aklıma. hani o aile meclislerinde hep anlatılagelen funny hikayeler cinsinden. amcam anlatırdı genellikle bize geldiğinde. daha küçükmüşüm ben yanaklarım da al al imiş. şimdiki gibi kalbim buzdan değilmiş, gülmeyi bilir, bütün herkeslerin kucağına atlarmışım. herkes beni sever yanaklarımı amooon efektiyle sıktırırmış. genç kızların sevgilisiymişim bir de sormayın. yine o kavaklı yoldan mezarlığım yanıbaşından geçiyormuşuz. sormuşum bu ne ağacı diye? kavak demiş amcam. bir diğerine sormuşum bu kez bu ne ağacı diye. kavak demiş yine amcam. yetinmemiş sormaya devam etmişim birkaç kez daha bu ne ağacı, şu ne ağacı, o ne ağacı. amcam sıkılmış en sonunda birisine söğüt demiş. ben durur muyum hayır amca hayır bunu sordum diye tekrarlamışım sorumu. tekrar söğüt ağacı, söğüt ağacı, söğüt ağacı diye tekrarlayınca cevabını dayanamış hayır amca hayır bu kavak olanı soruyorum diye bombayı patlatmışım. ne kadar komik değil mi? evet bence de. hiç komik değil. işte anlaın halimi dostlarım bu durumdayken nasıl evlere kapanmam, bohem hayatı yaşamam.
Prag - 1910
Franz.