Kafkalamalar

  • 0

flashback..flashback..flaschback.. kavak ağaçları görüyorum, mezarlık girişi, kapısında bütün canlılar ölümü tadacaktır yazan bir mezarlık. yolların kenarlarını pamuklar kaplamış. kavakların kötü yanı da bu işte her tarafı pamuk şekerine çeviriyorlar. bir çocuk elinde kav marka kibrit kutusu görev edinmiş bütün pamukları yakmayı kendine.
89 model bej bir şahin geçiyor yoldan, dört fitesi olanlardan. bilmediğim bir şarkı çalıyor ama söyleyeni tanır gibiyim, gülben ergen (?), evet tam olarak hatırladım şimdi şarkısı da uçacaksın uçacaksın havalara uçacaksın. bu mekanda bu havalarda hep aynı eski hikaye gelir aklıma. hani o aile meclislerinde hep anlatılagelen funny hikayeler cinsinden. amcam anlatırdı genellikle bize geldiğinde. daha küçükmüşüm ben yanaklarım da al al imiş. şimdiki gibi kalbim buzdan değilmiş, gülmeyi bilir, bütün herkeslerin kucağına atlarmışım. herkes beni sever yanaklarımı amooon efektiyle sıktırırmış. genç kızların sevgilisiymişim bir de sormayın. yine o kavaklı yoldan mezarlığım yanıbaşından geçiyormuşuz. sormuşum bu ne ağacı diye? kavak demiş amcam. bir diğerine sormuşum bu kez bu ne ağacı diye. kavak demiş yine amcam. yetinmemiş sormaya devam etmişim birkaç kez daha bu ne ağacı, şu ne ağacı, o ne ağacı. amcam sıkılmış en sonunda birisine söğüt demiş. ben durur muyum hayır amca hayır bunu sordum diye tekrarlamışım sorumu. tekrar söğüt ağacı, söğüt ağacı, söğüt ağacı diye tekrarlayınca cevabını dayanamış hayır amca hayır bu kavak olanı soruyorum diye bombayı patlatmışım. ne kadar komik değil mi? evet bence de. hiç komik değil. işte anlaın halimi dostlarım bu durumdayken nasıl evlere kapanmam, bohem hayatı yaşamam.

Prag - 1910

Franz.

Andımız

  • 0
Anadoluluyum, kavruğum, delikanlıyım (anadolu'nun tüm kavruk delikanlılarına ithafen) ilkem veya herhangi bir ülküm yok; tekel 2001'den pahalı sigara içmemek, ılgın'ın komşularına karşı üstünlüğünü her ortamda savunmak, hatta aksaray bilecik gibi ilciklere karşı da küçümseyici açıklamalarda bulunmak başlıca özelliklerim. eğer bir gün çok ama çok param olursa anadolu'nun en şirini ılgın'a bir sebil açmak hedefim. -bizim gençlerimiz de ellerinde starbucks bardaklarıyla dolaşabilsin diye de sebilin yanına otomatik starbucks bardak üreteçi koyacağım. bu üreteç için de elektrik harcamak yerine büyük türk mucidinin erke dönergecini kullanacağım. varlığım, yokluğum bir. haydin bana güle güle.

Il Divo

uzun zamandır film izleyemiyordum ya, orucumu içimdeki mayıs sıkıntısının tavan yaptığı şu cumartesi gününde bozdum. italya'nın uzun zaman başbakanlığını yapmış ve birçok görev kademesinde yer almış giulio andreotti'nin derin ilişkilerle dolu yaşamına ve yargı süreçlerini anlatıyor cannes ödüllü bu italyan filmi. benim gibi bir yakın tarih politikası -özellikle italya konusunda tabii- cahili iseniz, filmin verdiği bilgiler denizinde boğulabileceğinizi belirtmek isterim. film biraz daha bu konuda bilgili izleyicilere hitap ediyor. buna rağmen başroldeki toni servillo abimizin canlandırdığı andreotti tiplemesi barındırdığı kara mizah unsurları ve ilginç kişiliği ile benim ilgimi çekti. netekim film sonrası ekşi sözlük, wikipedia vs. kaynaklardan bilgiler edinmeye çalıştım. edindiğim ilginç bir pop kültür bilgisini de burada yazayım havam olsun. The Godfather Part III'deki mafyaya bağlı yüksek mevkiili politikacı Don Licio Lucchesi karakteri Andreotti üzerinden modellenmiş. Filmdeki Lucchesi karakteri öldürülmeden önce de kendisinin celladı kulağına Power wears out those who don't have it şeklinde fısıldamış ki bu söz de Andreotti'nin en ünlü sözü imiş. fin.


Sesli Düşünüyorum : Nirvana

  • 0
sen ne dersen de dünya kendi etrafında aynı zamanda da güneş etrafında dönüyor ya hani. işte bu dönüşler esnasında da biz fanilerin yaşamlarında dönüm noktaları oluyor. efenime söyliyim ilk okul nöbetçisiyken arkadaşını dersten kaçırma, ilk kez deneme sınavında ismini nielsen vs. futbolcu ismi verme, ilk kez otobüste bir yaşlıya yer vermeyecek kadar radikal düşünülebildiği zaman felan. bunlar böyle gider de işte benim kısa kesesim var üzerinize afiyet acayip sıcak bir hava var bu yanlarda, bünye de terli olunca tabi çekilmiyor. evet ne diyorduk. ben bu gün "how to reach nirvana" nın yanıtını kendimce buldum mu diyorduk. evet öyle. efenim şimdi tarifini veriyorum kağıt kalemi hazır bulundurun. bir adet (tercihen) içiçe ikili sarmal döngü şeklinde elele tutuşmuş insanı alıyorsunuz. arkadan bir adet org, bir adet darbuka, bir adet zurna, bir adet davuldan oluşan şefik emmi quatro band e "zivasııın yollarına" türküsünü çığırttırıyorsunuz. eğer quatro bulamazsanız mevsimine göre trio veya filarmoni orkestrasını da kullanabilirsiniz karar sizin.

hah gereksinimler tamam mı. tamam. normal şartlarda (nşa) bu sarmal kitlenin elele tutuşup bir öne bir arkaya gidip gelmek suretiyle dönmeleri beklenir. kimi üç adım sağa iki adım sola bir öne iki arkaya gidecek kimi elindeki mendili çılgınlarcasına sallıyacak bu insanların. -dınınnın evrimde eksik halka bulunmuş naaaber- şimdi bu insan güruhundan biriyle gözgöze gelmeye çalış sana zahmet, ne demek istediğimi anlıyacaksınız. türk halk müziğinin sevilen sesi bahattine selamlar sevgiler. telgrafın tellerine kuşlar sıçmış haberin olsun.

nirvanaya erişmenin diğer yolunu denemek için 8 adımda nirvana dersleri;

1. Right view
2. Right action
3. Right livelyhood
4. Right meditation
5. Right contemplation
6. Right speech
7. Right thought
8. Right effort

Prizi Bırak

  • 0
internet download mecrasıyla takibe başladığım ilk dizi prison break dün dördüncü sezonun son bölümüyle sona erdi. genel reytingin paralelinde olacaktır benim görüşüm de. bundandır birinci sezonun ne kadar heyecanlı, michael'ın her zaman bir planın olmasının ne kadar can sıkıcı ve üçüncü ve dördüncü sezonun düşüş içinde olduğundan uzunca bahsetmeyeceğim.

ancak şunlardan bahsedebilirim:

1. birinci sezondan bu yana en sevdiğim karakter john abruzzi oldu. son bölümde, michael'ın tırmanış sahnelerinde aklıma abruzzi'nin ayak serçe parmağını nasıl kestiği ve tırmanışına engel olup olmadığı geldi. hiç daha bu büyük resimler companyler yokken gittin sen abruzzi. rest in peace.

2. bunca erkeğin kayıp gittiği hapishane menşeili bir dizide sarah gibi narin bir kızın 3.05 sezon dayanabilmesi ciddi bir başarıdır be yav. hurra!

3. kellerman sen de kötü adamdın ya companynin bu dördüncü sezonda hasıl olan orangutanı gibi değildin. az küfür yemedin ama son hamlelerinle biraz semapati kazandın. to the Top!

4. t-bag her taşın altından çıktın. yamyamlık yaptın, işadamı triplerine girdin. iyi adam olmaya da niyetliydin sanki bi ara ya o güleç herif bitirdi son iyilik kırıntılarını da. sonun pek iyi olmadı ya senin motton bestseller olmuş. be better!

not: gretchen morgan'ın hikayesinin anlatılacağı ve olayları biraz daha ayrıntılandırması beklenen dvd si yaz aylarında piyasaya çıkacak imiş.

bedankt Hadise

son dakika gelişmesi...

gönüllerimizin şampiyonu, örovizyon şarkıcısı, giysileriyle, oynadığı reklamlarla gündemi belirleyen popmçumuz biricik hadiseciğimizin dün geceki akıllara ziyan performansı ve aldığı puanlarla, devamı spoiler çubuğunun altında...

-------spoiler-------

evet ne diyorduk biricik hadiseciğimizin aldığı puanlarla üç tarafı denizlerle çevrili, maviyle yeşilin buluştuğu ülkemiz seneyi örovizyon yarışmasına komitenin kararıyla çift şarkıcıyla katılabilecek.

-------spoiler-------

dahili ve harici örovizyon mihraklarının dört bir yanımızı sardığı şu günlerde ben de bu geyiğe kendimce kötü bir espri ile katkıda bulunmak, örovizyon kelime dağarcığına katkıda bulunmak istedim. affola.

C.Palahniuk ile.

  • 0
























amerika'da yer altı kitapların yazarı gençliğin fight club filminin yazarı olarak tanıdığı chuck palahniuk ile istiklal'de kafelerden bir kafede konuştuk. kendisine sorularımızı yönelttik. işte röportajdan satırbaşları.

“Orhan Pamuk'un nobel ödülünü alması tamamen siyasi skandaldır. Dış mihraklarınız sizi yıpratma tersanelerinize girmek istiyor.”

“AKP'nin politikalarını çok yersiz, devletin varlığına zararlı buluyorum. Gelecek dönem MHP'den Bilecik'e aday olmayı düşünüyorum.”

“En sevdiğim spor poi şu aralar. Kendimi tamamen kaptırmış durumdayım. Bence olimpiyatlara da alınmalı poi, burdan iaaf 'e sesleniyorum duyun sesimi.


yazının tamamı pazar ekinde.
  • 1
















böyle yemekli,pastalı biloglar görüyorum eşrafta. efenime söyliyim yok fındık serpiştirmişler kurabiyelerin üstüne felan. ben de annemin yolda yersin yavrum deyü koyduğu tahinli kurabiyelerin fotoğrafını çekiciim. ama o zamana kadar savoy pastanesinin milföylü pastası ile idare edin. bayanlara tavsiye ediyim mi etmiyim mi bilemedim. şimdi kaç k olduğunu hesap mı etmek lazım ? afiyet şeker bal olsun.

omegle

omegle diye bir site peydah oldu son zamanlarda internet alemlerinde. mottosu yabancılarla konuşun. gençler ingilizce öğrenme niyetlileri, beyler, bayanlar efenim aman yok gireyim isveçin güzel kızlarıyla, italyanın erkekleriyle tanışırım hem de ingilizcemi geliştiririm deyü atılmayın.

elimde istatistikler, kesin veriler var, elli iki saatimi bu işe verdim ve socuçlar üzücü. açıklıyorum. konuşacağınız her üç kişiden biri yurdum genci tanışmak ister şiarıyla donatılmış türkiye semalarının bir temsilcisi. araya bir de gelecek seçim çalışmalarına internet üzerinden başlamış melih'i katarsak. olasılık hesaplarını varın siz düşünün.

öyle bir olasılıksız ki bu bir seferinde isveçli güzel bir stranger diyerekten kendimlen konşurken buldum kendimi, zor durdum yahu. ben el ayak çekiyorum siz hiç bulaşmayın. mirc sonrası yılların boşluğunu dolduracağını sanıyorsunuz biliyorum ama o klavye, zurna kanallarının serçe parmağı olamaz omegle. go home bebe!
  • 0













*Sekse düşkünüzdür ancak seksüel hayalgücünden korkup büyük tabularla korumak zorunda hissederiz. Eşitliğe inanır, alt sınıflardan nefret ederiz. Bedenimizden ve daha da önemlisi ölümden korkarız. Unutulup gitmenin birkaç adım uzağındayız ancak garip bir şekilde, ölümsüz olmayı ümit ediyoruz.


J G Ballard
  • 0


André Aciman der ki;

yazı yazma eyleminin kendisi benim açımdan, bir alan bulup orada kendime bir yuva inşa etmenin, şekilsiz, hamur gibi bir dünyayı alarak onu kağıtla sağlamlaştırmanın yolu oldu... hayatıma bir şekil, bir anlatı, bir kronoloji vermek için yazıyorum; ... her ne kadar bana göre fazla gerçek kalan ve hiç bir zaman benim arzuladığım kadar geçici ve muğlak olmayan bir hayattan uzak kalmak için yazdığımı bilsem de, gerçek hayata erişebilmek için yazıyorum... kim olduğumu anlamak için yazıyorum... kimbilir belki de yazmak en sevdiğimiz anılarımızı tek tek yerleştirebileceğimiz, onları aklımıza estiği gibi düzenleyeceğimiz paralel bir evren açıyordur bize. Belki de bundandır anılarını yazan herkesin yalan söylemesi.

Gerçeği gerçeklikte de değiştirebilmek için kâğıt üzerinde değiştiririz... Hayatımız hakkında onu yaşadığımız gibi görmek amacıyla yazmayız, başkalarının onu görmesini istediğimiz gibi görmek için yazarız. Bu şekilde onların bakışını ödünç alıp, kendi hayatımızı kendi gözümüzden değil onların gözünden görmeye başlarız... Belki ancak o zaman kendi hayat hikâyemizi anlamaya veya ona tahammül etmeye hatta onu güzel bulmaya başlarız; herhangi bir hayat güzel olduğundan değil ama güzel bir hayatın ölçüsü onun kusurlarını görüp bunların asla affedilemeyeceğini bilerek her gün başka tarafa bakmayı öğrenmek olduğundan.


okudum