sen gidince silüetim bozulmuştu ya
insan içine çıkmaktan korkar hale gelmiştim
hatırlarsın
beni korumak için tasarılar hazırlamıştı
insanlar
ne var ki hepsi reddedilmişti
şimdi arada bir kafayı çıkarıyorum
bakıyorum öyle
güneş doğuyor
insanlar geçiyor
üzerinde insan olan bisikletler geçiyor
hızlı insanlar geçiyor
nehir akıyor
nehir akıyor ve iki kere yıkanamıyorsun
nehir akıyor ve nehre girdiğin yerden çıkamıyorsun
imkansız
deli gibi akıntı var
nehir akıyor
üzerinde bisiklet, içinde insan olan arabalar geçiyor
ördekler yollara düşmüş
aksanları bozuk turistler iki kelime ile sipariş vermenin derdinde
this one
ve chosen one da geliyor işte
Savaş küpelerini giymiş bu kız çocuğu oyuncağı afrika'daki ilkel bir kabileden alınarak ingiltere'ye getirilmiş. Sadece bir fark var, o küpeler savaş küpesi olarak adlandırılmıyor, düz küpe onlar. Savaş küpesi olamazlar çünkü bu kabilenin kelime dağarcığında savaşmak eylemini karşılayacak bir kelime yok. İnanır mısınız bu eksikliğin şimdiye kadar hiçbir zararını da görmemişler. Sınır ihlali gerçekleştiren komşuları ile it dalaşına girmek yerine onlara ellerinde bol miktarda bulunan meyvelerden ikram ediyorlar. Saçlarını bu bebeğinkiler gibi tarayıp dolaşmak için bir kelimeleri var ama bu onları ilkel olarak tanımlamamıza engel değil.
İnsan düşünmeden edemiyor, avrupa medeniyetinin tarihçesini bir de bu kabilenin dilinden okumak mümkün olsa nasıl anlatırlardı acaba tüm o katliamları?
Perhaps, when we remember wars, we should take off our clothes and paint ourselves blue and go on all fours all day long and grunt like pigs. That would surely be more appropriate than noble oratory and shows of flags and well-oiled guns.
Cat’s Cradle, Kurt Vonnegut
Sırtımızdaki bu kamburun sebebi kim?
Eğer ezilen bir milletin vatandaşı iseniz sorduğunuz ilk soru bu olur ve alacağınız cevaba göre de eğer kamburun sebebi ile milli bir birliktelik içerisindeyseniz bu durumu bir süre daha görmezden gelebilirsiniz.
Ken Loach'un pek çok güzel filminden biri olan the wind that shakes the barley'de 1920'ler irlandasında geçen bir özgürlük mücadelesi anlatılır. İrlanda cumhuriyetçilerinin ingiliz sömürgeciliğine karşı verdiği mücadele ve sonunda geldikleri nokta, bu mücadele süreci boyunca karakterlerin dönüşümüyle birlikte anlatılır. Gelinen son nokta, ingiltere'nin kendini daha üst düzey bir pozisyona çekmesi ve alt yüklenicilik görevini de irlandalıların kendilerinin yapmasına izin vermesi olduğunda, mücadele hareketinin içindeki bir kısım insan bunun bir kazanım olduğunu iddia edip ezilen pozisyonundan çıkarak ingilizlerin boşalttığı eziyet eden pozisyonuna doğru hamle yaparken bir kısım insan da bunun bir kazanım olmadığının farkında, mücadeleye devam etme düşüncesindedir. İrlanda'nın mücadele hareketinin günümüze kadar taşındığı bilgisine dayanarak hangi tarafın kazandığını tahmin edebiliriz sanıyorum.
İnsanlık denen medeniyetin eziyet etmeye bu kadar yatkın olması, ezilenden ezene olan dönüşümünü hiç bir vicdan sorgulamasına dahi girişmeden bu kadar çabuk tamamlayabilmesi beni rahatsız ediyor açıkçası. Nice devletleri kuran güçler, başka devletlerin eziyet edeceği korkusunu sopa olarak kullanarak ne kadar eziyet ettiler vatandaşlarına ve madem öyle yabancıya gitmesin diye onlara katlandığımız yetmedi mi?
Bu noktada ünlü bir düşünüre sözü bırakayım,
Biff Tannen: Hello? Hello? Anybody home? Huh? Think, McFly. Think!
Biff Tannen'ın söylemek istediği şu ki, sırtınızda kimsenin olmasına gerek yok. Soru sırtımdaki kamburun sebebi kim değil, sırtımda neden bir kambur var olarak dönüştürülmeli.
Sırtlarındaki türkmetaliş sendikasını geridönüşümkutusuna gönderen işçilere selamlar!