Banksy'nin İzinde II

Banksy'nin İzinde II

  • 0
And so now I'd like to say - people can change anything they want to. And that means everything in the world. People are running about following their little tracks - I am one of them. But we've all got to stop just following our own little mouse trail. People can do anything - this is something that I'm beginning to learn. People are out there doing bad things to each other. That's because they've been dehumanised. It's time to take the humanity back into the center of the ring and follow that for a time. Greed, it ain't going anywhere. They should have that in a big billboard across Times Square. Without people you're nothing. That's my spiel.
Joe Strummer
The greatest crimes in the world are not committed by people breaking the rules but by people following the rules. It's people who follow orders that drop bombs and massacre villages.
Banksy
Bearded Man: The poor and the underclass are growing. Racial justice and human rights are non-existent. They have created a repressive society and we are their unwitting accomplices.
They Live, John Carpenter
Kavalım nerde benim?
Fareli Köyün Kavalcısı
I no have education. I have inspiration. If I was educated, I would be a damn fool. 
Bob Marley
Jeanne: Why do you hate women? 
Paul: Because either they always pretend to know who I am, or they pretend I don't know who they are, and that's very boring. 
Ultimo tango a Parigi, Bernardo Bertolucci

Banksy'nin İzinde I

Banksy'nin İzinde I

Bugün, sırf içlerinden biri sana benziyor diye, bizim bahçenin önünde top oynayan çocuklara gidin kendi bahçenizin önünde oynayın topunuzu dedim.

Acaba çiftleşme ihtiyacımı karşılamayı kolaylaştırır mı diye düşünerek panda maskesi ile dolaştım sokakları tüm gün.

Hey brother, I see the freaks and dispossessed on day release
Avoiding the police
I feel I'm falling once again
But now there's no one left to catch me
Happy Returns, Steven Wilson
I was once like you are now
And I know that it's not easy
To be calm when you've found
Something going on
But take your time, think a lot
Think of everything you've got
For you will still be here tomorrow
But your dreams may not
Father and Son, Cat Stevens
Life happens. There is no point in being upset or down about things we can't control or change. 
Amy Winehouse
yalnızlığa giriş
kural bir, kendini yalnızlık halinin değerli olduğuna inandır.
 
 Cabin Crew Slides Armed and Cross Check

Cabin Crew Slides Armed and Cross Check

  • 0
sen gidince silüetim bozulmuştu ya
insan içine çıkmaktan korkar hale gelmiştim
hatırlarsın
beni korumak için tasarılar hazırlamıştı
insanlar
ne var ki hepsi reddedilmişti
şimdi arada bir kafayı çıkarıyorum
bakıyorum öyle
güneş doğuyor
insanlar geçiyor
üzerinde insan olan bisikletler geçiyor
hızlı insanlar geçiyor
nehir akıyor
nehir akıyor ve iki kere yıkanamıyorsun
nehir akıyor ve nehre girdiğin yerden çıkamıyorsun
imkansız
deli gibi akıntı var
nehir akıyor
üzerinde bisiklet, içinde insan olan arabalar geçiyor
ördekler yollara düşmüş
aksanları bozuk turistler iki kelime ile sipariş vermenin derdinde
this one
ve chosen one da geliyor işte

Savaş küpelerini giymiş bu kız çocuğu oyuncağı afrika'daki ilkel bir kabileden alınarak ingiltere'ye getirilmiş. Sadece bir fark var, o küpeler savaş küpesi olarak adlandırılmıyor, düz küpe onlar. Savaş küpesi olamazlar çünkü bu kabilenin kelime dağarcığında savaşmak eylemini karşılayacak bir kelime yok. İnanır mısınız bu eksikliğin şimdiye kadar hiçbir zararını da görmemişler. Sınır ihlali gerçekleştiren komşuları ile it dalaşına girmek yerine onlara ellerinde bol miktarda bulunan meyvelerden ikram ediyorlar. Saçlarını bu bebeğinkiler gibi tarayıp dolaşmak için bir kelimeleri var ama bu onları ilkel olarak tanımlamamıza engel değil. 
İnsan düşünmeden edemiyor, avrupa medeniyetinin tarihçesini bir de bu kabilenin dilinden okumak mümkün olsa nasıl anlatırlardı acaba tüm o katliamları?

Perhaps, when we remember wars, we should take off our clothes and paint ourselves blue and go on all fours all day long and grunt like pigs. That would surely be more appropriate than noble oratory and shows of flags and well-oiled guns. 
Cat’s Cradle, Kurt Vonnegut
Sırtımızdaki bu kamburun sebebi kim? 
Eğer ezilen bir milletin vatandaşı iseniz sorduğunuz ilk soru bu olur ve alacağınız cevaba göre de eğer kamburun sebebi ile milli bir birliktelik içerisindeyseniz bu durumu bir süre daha görmezden gelebilirsiniz. 
Ken Loach'un pek çok güzel filminden biri olan the wind that shakes the barley'de 1920'ler irlandasında geçen bir özgürlük mücadelesi anlatılır. İrlanda cumhuriyetçilerinin ingiliz sömürgeciliğine karşı verdiği mücadele ve sonunda geldikleri nokta, bu mücadele süreci boyunca karakterlerin dönüşümüyle birlikte anlatılır. Gelinen son nokta, ingiltere'nin kendini daha üst düzey bir pozisyona çekmesi ve alt yüklenicilik görevini de irlandalıların kendilerinin yapmasına izin vermesi olduğunda, mücadele hareketinin içindeki bir kısım insan bunun bir kazanım olduğunu iddia edip ezilen pozisyonundan çıkarak ingilizlerin boşalttığı eziyet eden pozisyonuna doğru hamle yaparken bir kısım insan da bunun bir kazanım olmadığının farkında, mücadeleye devam etme düşüncesindedir. İrlanda'nın mücadele hareketinin günümüze kadar taşındığı bilgisine dayanarak hangi tarafın kazandığını tahmin edebiliriz sanıyorum.
İnsanlık denen medeniyetin eziyet etmeye bu kadar yatkın olması, ezilenden ezene olan dönüşümünü hiç bir vicdan sorgulamasına dahi girişmeden bu kadar çabuk tamamlayabilmesi beni rahatsız ediyor açıkçası. Nice devletleri kuran güçler, başka devletlerin eziyet edeceği korkusunu sopa olarak kullanarak ne kadar eziyet ettiler vatandaşlarına ve madem öyle yabancıya gitmesin diye onlara katlandığımız yetmedi mi?
Bu noktada ünlü bir düşünüre sözü bırakayım,

Biff Tannen: Hello? Hello? Anybody home? Huh? Think, McFly. Think!  

Biff Tannen'ın söylemek istediği şu ki, sırtınızda kimsenin olmasına gerek yok. Soru sırtımdaki kamburun sebebi kim değil, sırtımda neden bir kambur var olarak dönüştürülmeli. 

Sırtlarındaki türkmetaliş sendikasını geridönüşümkutusuna gönderen işçilere selamlar!


Hergün Bir Şarkı Adeta #36

  • 0
kulaklık paylaşımı üzerinden romantik söylemlere girenler, kulaklık çoklayıcı teknolojisinden henüz haberdar olmayanlardır. herkes ilişkisine kendi kulaklığıyla girmekle yükümlüdür ve dahi kulaklığı olmayanlar ilişkisine alınmayacaktır. 
bireyselliğin alıp başını gittiği bir çağda, şimdi de  bireysel anarşizmin fikir babası benjamin tucker'a kulak veriyoruz;

If the individual has a right to govern himself, all external government is tyranny.

çağın en gözde düşünce akımı ne peki, bireysel faşizm?

şimdi bütün bunları unutun.. sıcak bir pazar gününde, şezlongunuza uzanmışsınız. az önce denizden çıkılmış, deniz hafif dalgalı ama yüzmeye engel bir durum da yok. yosunlu bölgeleri temizlemeyen belediyeye söylendikten sonra biranızdan koca bir yudum alıyorsunuz. bira dediysem, tombul efesten başka yokmuş ellerinde. neyse böyle bir günde bu bile hoşgörülebilir. işte şimdi yukarıdaki şarkı çalmaya başlıyor..
Monochrome London

Monochrome London

  • 0
monochrome floors, monochrome walls,
only absence near me,
nothing but silence around me.
monochrome flat, monochrome life,
only absence near me,
nothing but silence around me.

sometimes I search an event
or something to remind,
but I've really got nothing in mind.

sometimes I open the windows
and listen people walking in the down streets.
there is a life out there.

don't be scared,
I found a good job and I go to work
every day on my old bicycle you loved.

anyway, I can try
anything it's the same circle
leading to nowhere and I'm tired now.

Monochrome, Yann Tiersen
ben geceleri esen terörüm,
ben gözlerini yaşartan soğan,
ben senin trenini raydan çıkaran makas,
ben anahtarı uzağa atan gardiyan,
ben tahıl kutusundaki sürpriz,
ben sırtından boşalan soğuk terler,
ben kabuslarında seni kamçılayan kanatlı kırbaç,
ben füme istiridyeyi fümeleyen duman,
ben senin sinüs dalgandaki en alt nokta,
ben sana f veren not eğrileri,
ben sana musallat olan hazır fast-food,
ben tam kafana inen su balonu,
ben ikinci makaradaki filmin sonu
...
Darkwing Duck
Önplanda ve arkaplanda olmak üzere fotoğrafta yer alan iki sfenks bacımız, tarihin çok eski zamanlarından bu yana, birbirlerine deli gibi aşık olduklarını iddia edenlerin sevgilerini sınayıcı testler uygulamakla yükümlü saymışlardır kendilerini. Testi geçenler sonsuz mutluluğa beraber yelken açarken, geçemeyenler mutluluğa açtıkları yelkenli ile okyanusta kaybolmaya mahkum bir hayat sürüyorlardı.
 
so near
so close
something bad is seen
but i
seem to be
the only one that can see
there is a darkness coming
and they
the others
they don't know a thing of what's
next
but i'm not here to say
what should be done about this
i just lift my eyes to watch
i saw it coming
something bad

A Darkness Coming, Katatonia

Living in a Shakespearean World

Living in a Shakespearean World

  • 0
Kadınların çoğu çıkartmalarla kaplı bu atı, tanrılarından gelen bir armağan olarak görüp şehirlerine alma düşüncesindeydiler. İçlerinden birkaçı ise atın, erkeklerin kurduğu tuzağı bir parçası olabileceğini düşünüyordu ama bu tuzağa düşmeye istekli gibi bir halleri vardı. Ne de olsa yıllardır dünya kadınları ile dünya erkekleri arasında bir cinsel münasebet olmamıştı ve iki tarafta da sabırsızlık emareleri baş göstermeye başlamıştı.

If you cannot understand my argument, and declare ``It's Greek to me'', you are quoting Shakespeare; if you claim to be more sinned against than sinning, you are quoting Shakespeare; if you recall your salad days, you are quoting Shakespeare; if you act more in sorrow than in anger; if your wish is farther to the thought; if your lost property has vanished into thin air, you are quoting Shakespeare; if you have ever refused to budge an inch or suffered from green-eyed jealousy, if you have played fast and loose, if you have been tongue-tied, a tower of strength, hoodwinked or in a pickle, if you have knitted your brows, made a virtue of necessity, insisted on fair play, slept not one wink, stood on ceremony, danced attendance (on your lord and master), laughed yourself into stitches, had short shrift, cold comfort or too much of a good thing, if you have seen better days or lived in a fool's paradise -why, be that as it may, the more fool you , for it is a foregone conclusion that you are (as good luck would have it) quoting Shakespeare; if you think it is early days and clear out bag and baggage, if you think it is high time and that that is the long and short of it, if you believe that the game is up and that truth will out even if it involves your own flesh and blood, if you lie low till the crack of doom because you suspect foul play, if you have your teeth set on edge (at one fell swoop) without rhyme or reason, then - to give the devil his due - if the truth were known (for surely you have a tongue in your head) you are quoting Shakespeare; even if you bid me good riddance and send me packing, if you wish I was dead as a door-nail, if you think I am an eyesore, a laughing stock, the devil incarnate, a stony-hearted villain, bloody-minded or a blinking idiot, then - by Jove! O Lord! Tut tut! For goodness' sake! What the dickens! But me no buts! - it is all one to me, for you are quoting Shakespeare. 
Bernard Levin
Bir hikaye anlatacağını söyledi. Nasıl bir hikaye olacak bu dedik ve toplandık etrafına. İmkansız bir aşkın hikayesi olacakmış, iki farklı kültüre ait ve farklı kültürlerden oldukları da yetmezmiş gibi zamanında düşman olmuş iki gruptan bir erkek ile bir kadının hikayesi. İlgimizi çekti hemen ve daha da yaklaştık anlatıcıya. Peki bir kral olmayacak mı bu hikayenin içinde, taht kavgası olmayacak mı diye sorduk. Olmaz mı diye cevapladı hemen, tamam bir kral değil belki ama eski bir kralın hayaleti olacak hikayemizin içinde ve oğluna görünecek sadece, sevdiği kadına ulaşması için öğütler verecek ona. Ve devam etti. Siz sormadan söyliyeyim cadılar olacak hikayenin içinde, tam üç cadı ve kadınımıza gelecekten havadisler getirecekler. Ona öleceğini ve ama ölümden geri geleceğini, ancak ikinci hayatında mutluluğu yakalayabileceğini bildirecekler. Bunu öğrenen kadınımız defalarca intihar etmeye kalkışacak, bir an önce ikinci hayatına başlamayı düşleyecek, sevdiği adama kavuşmayı ama her seferinde biraz daha beklemesi gerektiği söylenecek ona. Hayalet kralımız oğluna, sevdiği kadın için gerekirse tüm dostlarını karşısına alması gerektiğini söyleyecek ve gerizekalı adamımız gidip durduk yere arkadaşları ile arasını bozacak. Hem de onlar adama sevdiği kadına ulaşma konusunda yardım atmak isterken. Siz tam da herhalde bu sefer kavuşacaklar diye düşünmeye başladığınızda kadına aşık bir başka adam girecek hikayeye. Bir çok cephede ülkesini başarıyla temsil etmiş bu aslan yürekli şövalye bizim gerizekalıya meydan okuyacak, kadının ailesi ile de konuşup onları düellonun galibinin kadını alabileceği konusunda ikna ettiğini söyleyecek. Peki adamımız ne yapacak dersiniz, savaşmak yerine kadınını kaçırmak için bir plan hazırlıyacak. Kendisinden beklenmeyecek derecede akıllıca olan bu hamle karşısında tüm sizler şapka çıkaracak, öldüler mi acaba diye meraklanacak en son ve en son derin bir nefes alacaksınız. Ne dersiniz başlayalım mı?

İda dağında tanrılık kolaylaşır 
Hangi cüce olsa o yücede tanrılaşır 
İn aşağı sevgili Zeus 
Aramızda sana da insanlık bulaşır 
Gel de bir otobüse bin bakalım 
Yada yiğitsen 
Geç geçebilirsen şu caddeden 
Tanrı olmak kolay İda'da 
İnsan ol Zeus insan burda 
Aziz Nesin

London Calling

London Calling

The very meaninglessness of life forces man to create his own meaning. Children, of course, begin life with an untarnished sense of wonder, a capacity to experience total joy at something as simple as the greenness of a leaf; but as they grow older, the awareness of death and decay begins to impinge on their consciousness and subtly erode their joie de vivre, their idealism – and their assumption of immortality. As a child matures, he sees death and pain everywhere about him, and begins to lose faith in the ultimate goodness of man. But, if he’s reasonably strong – and lucky – he can emerge from this twilight of the soul into a rebirth of life’s elan. Both because of and in spite of his awareness of the meaninglessness of life, he can forge a fresh sense of purpose and affirmation. He may not recapture the same pure sense of wonder he was born with, but he can shape something far more enduring and sustaining. The most terrifying fact about the universe is not that it is hostile but that it is indifferent; but if we can come to terms with this indifference and accept the challenges of life within the boundaries of death – however mutable man may be able to make them – our existence as a species can have genuine meaning and fulfillment. However vast the darkness, we must supply our own light. 

Stanley Kubrick
Elindeki irili ufaklı poşetlerde marketten yürüttüğü yiyecekleri, çöpten topladığı oyuncakları ve metroda unutulmuş kitapları taşıyan bir kadın yaşardı zamanında, londra sokaklarında. İhtiyacından fazla olanı ara sokaklarda, gözlerden uzakta yaşayan çocuklarla paylaşmaktan gocunmazdı hiç ve işin garibi de ortalama bir beyaz yakalının en azından bir eve, arabaya, maddiyatın aslında önemsiz olduğunu konuşabileceği arkadaşlarıyla pubda bira içmeye, uzakdoğu mutfağının en güzel örneklerine, yediklerini dengelemek için de akşam koşularına ihtiyacı varken, onun yaşamak için pek az şeye ihtiyacı vardı..

Hikaye dinlemeyi sevenler için müzeler gibisi yok. Her resmin, heykelin, milattan önce falanca yıldan kalma kesici aletin bile anlattığı bir hikaye var. Londra'daki ulusal galerinin belgeselini izlerken de en çok ilgimi çeken tur rehberlerinin resimlerin hikayelerini anlattığı bölümler olmuştu. Eğer hikayenin anlatıldığı dili biliyorsanız veya yanınızda o dili bilen birisi varsa anlatılanı, bilmiyor iseniz de bilincinizin sizin için uyduracağı hikayeyi zevkle dinleyebilirsiniz.

Aslan, ormanın ve tüm hayvanların kralı olması hasebiyle çeşitli hanedanlık armalarında defaatle kendine yer bulmuştur. Kaçınılmaz olarak ingiltere de bunlardan birisi. Ama bununla da kalmayarak, şehrin her bir yanını aslan heykelleriyle süsleme işine girmişler. Ljubliana nasıl ejderha dövmeli şehir ise, londra da aslanların hüküm sürdüğü bir vahşi yaşam doğal parkı kıvamında. 
Bu vahşi yaşam doğal parkının en işlek yerinde -trafalgar meydanında- yer alan nelson anıtını koruyan dört uysal aslan turistlerle birlikte poz veririken -kraliçe korkularından olsa gerek- hiç huysuzlanmazlar. Fotoğrafta yer alan, westminster abbey önünde yer alan bu aslanların kazan kaldırmış halde olmalarının da bir anlamı olmalı, kraliçeden korkmuyor olamazlar ya.

Dip Not: Aslandan bahsederken, tarihin derinliklerinden mırıldanan aslan yürekli rişar ve ülkeyi emanet ettiği haksızsın con'un ismini geçirmemek de olmazdı.



Hergün Bir Şarkı Adeta #35

  • 0
Yaşadığını belgeleme derdinde kadın, beatles'ın albüm kapağında yer alan o ünlü yaya geçidinden geçeyim derken, abbey road'da beatles'ın geçmediği bir diğer yaya geçidi olabileceğini aklına getirmemişti. Bugünün şarkısı o kadın için, kendini ucu bucağı olmayan, bir çilek tarlasında bulması dileğiyle...
Mura di Napoli

Mura di Napoli

  • 0
Meryem, -sevdiği adamın, aldığım zevki azaltıyor bu meret şeklindeki itirazları nedeniyle- giriştikleri korunmasız seks eylemi sonrası hamile kalan ve bunu ailesine söyleyemediği için de -birilerinin muhtemelen peşine düşeceğini düşünerek- evdeki altıpatlar silahı aldığı gibi kendini yollara vurmuş bir kadındı. Şehirler, ülkeler boyu yürüdüğü yollarda gördüğü acı içindeki insanlar onu içten içe yıkadursun, evden kimsenin aklına onun peşine düşmek gelmemişti. Doğum vakti yaklaşadursun o hala hem yürümekten hem de bunca insana nasıl yardım edebileceğini düşünmekten vazgeçmemişti. Öyle ki, bu düşünceler içinde büyümekte olan cenine işliyordu.

Yollarda çocuğunu doğurdu. Böylece yolculuğuna ara vererek, bir süreliğine de olsa yerleşik düzene geçmesi gerektiğine karar verdi. Elindeki silah ve sınırlı da olsa mühimmatıyla güvenliklerini sağlayabileceğini düşünüyordu. Böylece yakındaki bir otele yerleştiler. Bir gün yaşadıkları yere gelen bir çingene, ona dikkatlice bakarak, gelecekte olacakları bilmesi gerektiğini söyledi. Bunun karşılığında bir şey istemeyecekti ve böylece ona oğlunun nasıl öldüğünü, tek yaptığının iyilik olmasına rağmen nasıl çarmıha gerildiğini, gösterdi. Yaşanacakları görür görmez odasına, oğlu İsa'nın yanına çıktı Meryem. Silahını aldı ve rus ruleti böylece başladı.

Kazanan ise tabii ki tanrı oldu.

Susan: Do you ever get depressed? 
Steve: No, depressions are for the middle classes, the rest of us have got an early start in the morning.

Riff-Raff, Ken Loach 
Kendine at adam diyen süperkahramanımız, bilimadamlarının üzerinde yaptığı deneyler sonrası edindiği kanatlarını kullanarak, her nerede bir haksızlık görürse hemmen oraya uçuyor, kişneyerek oluşturduğu öldürücü ses dalgalarıyla kötü adamları derhal olay yerinden kaçırıyordu. Gazetelerin ön sayfalarında, kurtardığı insanların sevgi dolu bakışlarını gördükçe yaptığı işten gurur duyuyordu. İşten güçten arta kalan zamanlarında ise kendini niğde kırsalına atıyor ve boş alanlarda alabildiğine koşuyor, koşuyor, koşuyordu... 

Ta ki bir gün yolu mafya cenneti napoli'ye düşünceye kadar. Bir günde nasıl da herşey değişebiliyordu, hayaller yerini karanlık kabuslara nasaıl da bırakıyordu.. Ah o bir takım kötü adamlar! At adamın dikkatini dağıtıp enjekte ettikleri uyuşturucu maddeler ile kısa sürede onu bağımlı hale getirdiler ve zamanla bir uyuşturucu kuryesine dönüşünceye kadar uyuşturucu karışımlı otla beslediler onu. Şimdi onu görmek isterseniz eskisi gibi göklere değil, kaldırım köşelerine bakmalısınız ve mal bulmak isterseniz bir ıslığıınız yeter..

Görme Biçimleri

Görme Biçimleri

Erkekler davrandıkları gibi, kadınlarsa göründükleri gibidirler, erkekler kadınları seyrederler. Kadınlarsa seyredilişlerini seyrederler. Bu durum, yalnız erkeklerle kadınlar arasındaki ilişkileri değil, kadınların kendileriyle ilişkilerini de belirler. Kadının içindeki gözlemci erkek, gözlenense kadındır. Böylece kadın kendisini bir nesneye -özellikle görsel bir nesneye- seyirlik bir şeye dönüştürmüş olur. 

John Berger
Bir şeyi gördükten hemen sonra, aynı zamanda kendimizin görülebileceğini de fark ederiz. Karşımızdakinin gözleri bizimkilerle birleşerek görünenler dünyasının bir parçası olduğumuza bütünüyle inandırır bizi. 
Karşıdaki tepeyi gördüğümüzü kabul edersek o tepeden görüldüğümüzü de kabul etmemiz gerekir. Görüşün iki yanlılığı konuşmaların iki yanlılığından daha baskındır. Çoğu zaman karşılıklı konuşma bu görme-görülme işlemini dille getirme çabasıdır. "Sizin her şeyi nasıl gördüğünüz"ü benzetmeyle ya da doğrudan açıklama çabanızla, "onun her şeyi nasıl gördüğü"nü anlama çabanızdır. 

John Berger
Çıplak olmak insanın kendisi olmasıdır. 

Nü olmaksa başkalarına çıplak görünmektir; insanın kendisi olarak algılanmamasıdır. Çıplak vücudun nü olabilmesi için bir nesne olarak görülmesi gerekir. (Vücudun nesne olarak görülmesi nesne olarak kullanılmasına yol açar. ) Çıplaklık kendisini olduğu gibi ortaya koyar. Nü'lükse seyredilmek üzere ortaya konuştur. 

John Berger

Hergün Bir Şarkı Adeta #34

  • 0
the Kinks'in, all day and all of the night veya you really got me gibi büyük hitlerini bilirdim de waterloo sunset isimli yukarıdaki şarkıyı west end'de, sunny afternoon isimli kinks müzikalinde dinledim ilk kez ve hem müzikale hem de şarkıya bayıldım ki buralara da koyuyorum. 
Uyarı: Haleti ruhiyenize ve vücudunuzun salgıladığı serotonin hormonu miktarına göre, bu şarkı vücudunuzda geçici süreli olarak huzurlu bir mutluluğun veya huzurlu bir üzgünlüğün hüküm sürmesine neden olabilir.
Senatus Populusque Neapolitanus

Senatus Populusque Neapolitanus

  • 0
Her insanın biri sağ omzunda diğeri sol omzunda olmak üzere günahlarını ve sevaplarını yazmakla sorumlu iki meleği vardır. Günahları yazan melek soldadır, sol dediğinde aklına günah gelmelidir zaten, başkaldıran, düzenbozucu insanların yönüdür sol. Sağ ise saflığın, muhafazakarlığın, iman gücünün yönü olagelmiştir hep. 
İşte bu günah ve sevapları yazmakla sorumlu melekleri, napoli'de dükkanlarda veresiye defterlerini tutsun diye kullanırlar. Sağda duran melek alacakları, solda duran melek ise borçları yazar.
 
This is how it always ends. With death. But first there was life, hidden beneath the blah, blah, blah... It's all settled beneath the chitter chatter and the noise, silence and sentiment, emotion and fear. The haggard, inconstant flashes of beauty. And then the wretched squalor and miserable humanity. All buried under the cover of the embarrassment of being in the world, blah, blah, blah... Beyond there is what lies beyond. And I don't deal with what lies beyond. Therefore... let this novel begin. After all... it's just a trick. Yes, it's just a trick. 

Jep Gambardella, La Grande Bellezza
Napoli sokaklarında gezinirken, insanların eski zaman peygamberlerini trafik levhalarında çarmıha gerdiklerini görürsünüz. Tanrı, yarattığı bu adaletsiz dünyadan dolayı olan utancından fotoğrafın ücra bir köşesine geçmiş, yüzünü gizler insanlardan. Güneyin öfkesinden korkan ikiyüzlüler ise kendilerini devletin güvenli kollarına, kuzey diyarına atmış işlerini nasıl kârlı hale getirebileceklerini düşünmektedirler. Napoli'ye gideceğinizi duyanlar, turist rehberleri sokaklarda yürürken cüzdanınıza, çantanıza vesairenize sahip çıkmanızı salık verirler, tekin değildir oralar. Velakin kuzey şehirleri için bu anlamsızdır. Siz de bilirsiniz ki ne yaparsanız yapın moda devlerinin ağzınızı sulandırmasına ve bununla gelen para harcama isteğine karşı koyamayacaksınız.

I put my heart and my soul into my work, and have lost my mind in the process. 

Vincent Van Gogh

Yarattığı resimlere küsmüş bir ressamın hikayesi bu. Yaratmanın verdiği salt zevki duyduğu gençlik yıllarını geride bırakmış, artık beğenilmemekten yorulmuş bir adamın hikayesi aynı zamanda. Tezgahını, mozzarella ve domates soslu kızartılmış pizza satan büfenin tam karşısına açar sabahtan. Bir kaç kez kendi yerine tezgah açan diğer sokak satıcılarıyla tartıştıktan sonra yerini herkese belletmiş. Zaman zaman bu durum aklına geldikçe hafifçe gülümsediğini görebilirsiniz. Bir de, yoldan geçen birisi dikkatli gözlerle resimlerine bakarken gizlemekte zorlandığı bir gülümseme yerleşir yüzüne. O anlarda, resimleri insanların özenle yaptırdığı çerçevelerin içini doldururken kendisinin de onlarla nasıl gurur duyduğunu düşler.

Napoli'nin ünlü şapkasının baştan başa dolaşırken, insanlar arasında karma puanlarına dayalı olarak bir transfer işlemi yaptığına inanılır. Bir dürüme ortak olabileceği kadını bulmuş adamın, dünyayı güzelliklerden ibaret görmesini sağlayan pembe filtreli dünya görüşünden alır biraz..

Ve tek başına sokakları arşınlayan, uzaklardan gelmiş bir gezgine verir. Biraz da şarabın etkisiyle dünya eskisinden çok daha güzeldir gezgin için de..


Hergün Bir Şarkı Adeta #33

Asfalt kaplı şehirden kırkikindi yağmurlarına selamlar!

Soğuk almış ve sesi kalınlaşmış arkadaşa söyletilebilecek en güzel şarkı hakan altun'un telefonun başında çaresiz bekliyorum'u, kabul. Lakin onun biraz daha modern versiyonu olarak düşünülebilecek bu şarkı da hiç fena değil.
Villa dei Misteri

Villa dei Misteri

  • 0
Cannes film festivalinin gözde isimlerinden xavier dolan'ın mommy isimli filmini izlemiştim geçtiğimiz sene. Film boyunca sıkıştırılmış, basık bir ekranda izlediğimiz hikaye, bir kaç kere fondaki müzik ile birlikte genişlemiş ve hem hikaye hem de izleyenlerin içi ferahlamıştı. 
Sorrento'dan, amalfi'ye doğru dolambaçlı yollardan otobüs ile ilerlerken bir yerden sonra içimde basık bir ruh hali gezinmeye başladı. Bir buçuk saat olmuştu, yollardaki trafik yoğunluğu ve insanların yavaş hareketleri istanbul'dan yaşayan herhangi birini delirtecek seviyedeydi. İşte o anda kulaklığımdan gelen nordic giants sesi imdadıma yetişti. Gitmeden bir gün önce edindiğim son albümlerinden, rapture isimli parça çaldığında hissettiklerim, xavier dolan'ın filminde ekranın genişlediği anlarda hissettiklerimle tamamen aynıydı.
 
Ve işte vaadedilen topraklar da görünmüştü..

Yarının gölgesi hayatının üstündeki koyuluğunu arttırırken, geçmişten kalma suretlerin silikleştiğini göreceksin hiç unutmayacağını düşündüklerinin bile.. Hafızanı tetikleyen duyguları hissetmez olacaksın, süper gücün olarak gördüğün uzaklardan koku alma yeteneğini bile kaybetmeye başladığını farkedeceksin ve ancak işte o zaman erken alzheimer şüphesi ile hastaneye koşacaksın sen de..

Bir evin bodrum katında, bir yandan tanrılardan özür dilerken çünkü o mevsimki adağını geciktirmişti, bir yandan da ortalığı saran toz bulutunu solumamak için ağzını kapatıyordu.. Dışardan çığlıklar yükselirken, tanrıların kimilerini cezalandırma konusunda neden bu kadar elibol olup da başkalarını devamlı es geçtiğini düşünmeye ve onlara sinirlenmeye başladı. Neden, neden, neden.. Son düşünceleri içerisinde bu kelime o kadar çok geçiyordu ki, şimdiye kadar sorgulamadığı herşey karşısındaydı ve o taşlaşıyordu. Düzeni şimdiye kadar sorgulamadığı için mi, yoksa şimdi sorgulamaya başladığı için mi?

Taş olmak deyimi, pompei'nin insanlarını arkasına almış türkçe'nin içinde saklı bir mona lisa gibi keh keh sırıtıyor bizlere.. Bu, deniz sezonunun da yaklaşması ile yediklerine dikkat edip, sporunu eksik etmeyen bir plaza kadını mı yaklaşan yoksa annesine el kaldıran bir ergen kafanın detone sesi mi geliyor uzaklardan?