• 0
dünün/bi kaç gün öncenin olayı:

ben allah yazdıysa bozsunu bilirdim, dün otobüs beklerkene beşiktaş mevkiinde allah yazmamış olsuna şahit oldum. benim düne dair kaydadeğer gelişmem de budur.

ha bir de unutmadan, geçen gün bir mail aldım laubali bir dillen yazılmış.
napiyon, para/kız/kumsal/mandalinakokusu, istediğin herşeyi elde edebildin mi diye soruyor beyfendi. kim olduğunu idrak edemedim bi süre sonradan düştü jeton meğersem 3 yıl önceki benmişim o la la la lauuubali. sanal ortamda karşı karşıya gelince üç yıl önceki yansımamla, einstein teorileri ispatlamış da, dr. emmett Brown ile zamanda yolculuğa çıkmış sonra plütonu bitmiş hissine kapıldım ister istemez. ama kısa sürdü. bi çay demledim, kendime geldim.
  • 0
ding dong. ekşisözlük mevkiine taraf yollarda yüksek yoğunluk yaşanıyor. ding dong.

The Fall

  • 0
The Fall
bazı filmler izliyorum, biraz da şans eseri haberdar olmuşum varlıklarından. izleyince kendimi çok şanslı hissediyorum. bi mutlu oluyorum felan, garip duygular. işte bu film de belirttiğim kategoriye girenlerden. filmin ismini -the fall- şu an tam da kestiremediğim bir blogda duydum. fantastik afişi de ilgimi çekince ekledim azureusuma. birazcık spoiler. filmin başında yer alan büyük iskender hikayesi ilk başta filmden kopuk gibi gelse de karakterlerin hayata bakışlarını ve hayatın geri kalanına yorumlarını açıklama sı bakımından kısa bir giriş gibiydi. filmin geri kalanı hakkında herhangi bir şey söylemeye lüzum görmüyorum fakat. velet oyuncu klasmanındaki küçük kızımızın oldukça üst noktalarda oyunculuk sergilediğini belirtmek gerek, oldukça doğaldı yumurcak. filmin esas adamı, daha önceleri dokunmayı seven kadınların dizisi pushing daisies'den hatırladığım -nihilist karakter- lee pace de oldukça iyiydi. netekim oluşturulan masalsı görüntüler de bu oyunculuk başarılarına arka çıkınca kaçırılmaması gereken bir film çıkmış ortaya.

iyi seyirler bayım.

Bolu'ya da Gittik Episode I

  • 0
Going to Bolu Vol. I-II


evet yanlış duymadınız. trabzon ile yetinmeyen bünyelerimiz planını bütçesini de yaparak bolu otobüsüne daldık. her ne kadar bolu'ya iner inmez köhne garajı nedeniyle hayal kırıklığı yaşamadık değil. neyse ki şehir merkezine doğru hızla kaçabildik. şehir merkezinde bir süre sudan çıkmış balık misali sağdan sola sürüklendikten sonra kendimizi abant minibüslerinin kalktığı yere attık.

abant'a ulaşım yaklaşık bir saat kadar sürdü. çevrede istanbul ve ankara gibi iki şehir olunca abant gölü parkı girişindeki over trafiği normal karşıladık. göl kendiliğinden fotojenik bir kimliğe sahip olunca ben de tonla portresini çekebildim kendisinin. neyse ki elimin donmasının da etkisiyle fotoğraf makinesini bırakabildim de göl etrafındaki parkuru dolaşmaya koyulabildik. göl etrafındaki sekiz kilometrelik parkuru dolaşırken çeşitli maceralar, eğlenceler yaşadıysak da bunların ötesinde çokca yediğimiz sucuk ekmeğin tadını özlüyorum şu post bayram günlerimde.

boludaki ilk günümüz bolu beyinin gölgesi altında aldığımız yeni çoraplarla sıcak bir şekilde son bulurken bolunun ikinci gününü de bu posta eklemeyi uygun gördüm. netekim bolu'daki ikinci gezimizdeki son günümüz olan bu perşembe günü en cafcafsız günümüzdü, neyse ki eğlenmeyi her şart ve koşul altında başarabilen insanlardık.

bolu'da en kaydadeğer iki kafesinde besinlerimizi tüketip kahvaltımızı yaptıktan sonra son yemeği köroğlu restoranda cağ kebabı+sac kebabı ile yapmak kaydadeğer bir son oldu. netekim bu kadarı bile yetmedi, yetmesi de beklenemezdi.

Trabzon'a Gittik Episode IV

Going to Trabzon Vol. IV


evet sevgili insanlar geldik trabzon gezimi(z)n son ayağına. dolu dolu geçen deliye her gün bayramımın 2.günü bugün. geçmiş günlerin gezintilerinin bünyelerde yarattığı hantallıktan olsa gerek daha fazla uyundu o gün. hatta otelin free kahvaltısı bile kaçırıldı - neyse ki dudu vardı hani geçen gün keşfettiğimiz. geniş çaplı kahvaltımızı yaya yaya yaptıktan sonra biraz geç de kalsak ayasofya'ya doğru yol almaya başladık.

sümela'dan daha bakımlı olması ve fresklerin yanında açıklamaların yer almasıyla ayasofya müzesi daha bir doyurucuydu bünyem için. uzuncaaa tekrar tekrar sağı solu inceledikten kafamı kazımaya çalıştıktan sonra ancak samimi çay bahçesinde çay içebilmeye vakit bulabildik.

dinlenmeye fırsat ayırmadan hüseyin avni aker stadının da yanından geçerken -salı günü maç oynanmıyacağının bilinciyle- aklımda trabzon'un bağnazlığına dair tek düşünce yoktu, oysa böyle planlamamıştım. sinirlenecektim o insanlara her fırsatta için için küfredecektim ama olmadı, hep güzel insanlar buldum karşımda atatürk köşküne çıkarkenki otobüs şoförüyle bile sohbet edebildik kısacık bi süre içersinde.

atatürk köşküne vardığımızda -sis bu yüksek noktada tavan yapmıştı, göz gözü görmez haldeydi- şans eseri bir gezi grubu da mekanı gezmekteydi netekim biz de peşlerine takılabildik onların zıplaya zıplaya. yukarı kattaki haritada dersim isyanı sırasında atatürkün üzerinde savunma notları aldığı haritayı -ki oldukça ayrıntılı bir haritaydı kendileri- tam da bu konu üzerine yazılar okuduğum bir zamanda görmek enteresan bir deneyim oldu. çeşitli ülkelerden getirtilmiş bardaklar, bilardo masası, dolap neyim de ilgi çekici unsurlardı.

şimdik bayram gezimizin trabzon ayağının anlatımını sonlandırırken ben, gezi sırasında bizi yalnız bırakmayan trabzon'un sisli havasına, yardımsever, ahbarik insanına, bizi üşütmeden ıslatan yağmuruna selamlarımı ederim.

Trabzon'a Gittik Episode III

  • 0
Going to Trabzon Vol. III



ahana da geldik trabzon gezisinin uzungöl ayağına. trabzon'un önemli noktalarından biri olduğunu -kendimce- düşündüğüm çömlekçi isimli yerden bindiğimiz çaykara minibüsü ile uzungöl'e yaklaşık iki saatte ulaştık. yol üzerinde çaykarada da küçük ve yararlı bir mola verildi.

uzungöle varınca hep o takvimlerde felan yerini alan ünlü uzungöl fotoğrafını çekebilmek için yüksek bi yerlere çıkmaya niyetlendiysem de yüzümüze vuran rüzgara karşın bi on kilometrelik gidişten sonra bile gıdım yükselemedik.

uzun yürüyüş eylemi sonrası kendimizi deneysel aktivitelerin kollarına bıraktık -bkz. taş sektirmece. her gidişn bir de üstüne dönüşü olduğu içün olsa gerek oldukça yorucu bir macera oldu yükselmenin peşinden koşmaca. taş sektirmece ise dinlendirici bir etki yarattı üzerimizde. neyse ki sonradan midemize gelen alabalıklar oldukça doyurucuydu da bünyede bir bayram yaşandı.

ama belirtmeden geçmeyeyim - nerdeyse tümünü kendim başıma yememe rağmen eheh- salatayı yetersiz gördüm. post-yemek çaylarımızı uzungöl kenarında içip, beni birine benzeten artvinli örtmen ile muhabbetimizi ettikten sonra kucağımızda bi poşet mandalina ilen geldiğimiz yoldan döndük geri.

şehre döndüğümüzde ise kısa bi kaybolma macerasından sonra sıcak çalışanlarıyla ünlü dudu isimli -fevkalade- kafeyi keşfettik. ancak o kadar kahve çeşidini menülerine almalarına rağmen bize içirttirememelerini - ilgili çalışan bayram sebebiylen yok imiş- kınıyorum ama bu kınama eylemini fazla uzatmanın manası da yok.

Trabzon'a Gittik Episode II

Going to Trabzon Vol. II


araya birkaç yazı daha sokup previously on diyerek başlamak istiyordum ama nasip olmadı böyle bilindik klişelerle devamını getireyim o zaman.

dizinin ikinci günü otelde rusça konuştuklarını tahmin ettiğim -daha doğrusu uydurduğum- bir takım insanlarla yapılan kahvaltıyla başladı. trabzon manzaralı yapılan kahvaltıdan sonra sümelaya bizi götürcek olan servisinbi buçuk dakka kadar gecikmesi sıkıntılı anlar yaşamama neden oldu , neyse ki beklenen olmadı . yolculuk başlasın. serviste yerli turist olmanın dezavantajını şoförün yaptığı ingilazca açıklamaları anlayamayarak yaşadık. simultane açıklama da olmayınca bir de türkçe açıklattırmak zorunda kaldık. işte sana manastır.

devletin saçmasapan restorasyon politikasından sümela manastırı da ne yazık ki nasibini almış neyse ki ellenememiş kısımlar da vardı. özellikle duvardaki freskler çok güzel ancak biz kavrayamayanlar için neyin anlatıldığına dair açıklama konsa daha güzel olmaz mıydı.ne dersiniz görevli beyler.

kısa yollar tehlikelidir. sümeladan uzun bir parkurla aşağı indikten sonra haliyle bir açlık hasıl oldu. açlığımızı kuymuk ismi verilen yumurta, mısır unu ve peynirden yapılan yemek ve üstüne sütlaç ile giderdik. sütlacı öylece geçiştirmek istemem netekim yediğim en başarılı süt tatlılarından biriydi kendisi. selam olsun hamsiköy'e.

sümela dönüşü sonrası kucağımızda kestaneler a.r.o.g. u izlemeye gittik. her ne kadar bir film olarak g.o.r.a. ya nispeten daha bir bütünlüğe sahip olsa da filmi yeterince iyi bulmadığımı belirteyim. futbol maçı sekansı ortalama üstü olsa da bir shaolin soccer ya da mean machine'deki eşdeğerlerinin yanına bile yaklaşamamış. paralel evren geyiğinin de yanlış kullanıldığı düşüncesindeyim.

film sonrası, kaldığım kısa süre içersinde kendimce trabzon'un en başarılı restoranı olarak seçtiğim fevzi hoca'nın yerine -benim için o bir nevzat abi- gittik. aperatifler kağıtta hamsi fındıklı baklava derken tıka basa doymuş olarak mekandan uzaklaşabildik.

Trabzon'a Gittik Episode I

  • 0
Going to Trabzon Vol. I

bayramda her seneden farklı olarak şeker + harçlık toplamaya çıkmak yerine çantamda yüklü miktarda parayla karadenize doğru yol aldım, horonseverle trabzonda buluşmak üzre.. şimdilerde de post gezi aktivitelerinden yegane zevkli kısım olan anlatma işlevini yerine getireyim istedim. işte bu kısım da hem bu gezi anlatımın girişi, hem de 17 saatlik yolculuk sonraki ilk - kısa - günün özeti olsun ne dersiniz olsun mu.

ilk aşamada birleşmiş -çeşitli- milletlerden insanlarla kahvaltı yaptığımız yere, çeşitli denemeler ve "öğrenciyiz be abi" yakarışlarından sonra yerleşildi. kendimize bayramlık pabuç almak amacıylan çıktığımız çarşı turu sırasında uzun boyumun verdiği avantajla gördüğüm trabzon köşküne yönelindi. çeşitli kazılardan çıkarılmış arkeolojik eserler ve etnografik eserlerden en çok roma dönemi heykeli hermese kanım kaynadı, vücudunun dümdüz olmasını sağlıksız beslenmesine yordum. hermes dışında köşkün tavan işlemeleri dikkatimizi celbetti, üzerinde oldukça çalışılmış diye duydum.

köşkten çıkar çıkmaz kendimizi bayramın favori aktivitesi a.r.o.g'un kollarına bırakmak üzere royal sinemasına yöneldik. ancak filmin kalabalık izleyici kitlesi nedeniyle ertesi güne bilet ayırtmakla yetindik. nispeten bardağın daha az dolu geçen il günün yemekleri ise şöyle; akçaabat köfte/karalahana sarması. ekstralar;
irish coffe/ahududulu -başarısız- kahve/bolca c vitamini.

not: gezinin trabzon ayapı boyunca bizi yalnız bırakmayan sisli havaya şimdiden teşekkür edeyim. ayrıca bizlere doyasıya gezme imkanı veren trabzon'un sıcak havasına minnetimi belirtiyorum.
  • 0
*...
mutsuzluktan söz etmek istiyorum
dikey ve yatay mutsuzluktan
mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun
sevgim acıyor
biz giz dolu bir şey yaşadık
onlar da orada yaşadılar
bir dağın çarpıklığını
bir sevinç sanarak
en başta mutsuzluk elbet
kasaba meyhanesi gibi
kahkahası gün ışığına vurupta
ötede beride yansımayan
yani birinin solgun bir gülden kaptığı frengi
öbürünün bir kadından aldığı verem
bütün ishanlarının tarihçesi
bütün söz vermelerin tarihçesi
sevgim acıyor
yazık sevgime diyor birisi
güzel gözlü bir çocuğun bile
o kadar korunmuş bir yazı yoktu
ne denmelidir bilemiyorum
sevgim acıyor
gemiler gene gelip gidiyor
dağlar kararıp aydınlanacaklar
ve o kadar
tavrım bir şeyi bulup coşmaktır
sonbahar geldi hüzün
kış geldi kara hüzün
ey en akıllı kişisi dünyanın
bazen yaz ortasında gündüzün
sevgim acıyor
kimi sevsem
kim beni sevse
eylül toparlandi gitti işte
ekim falan da gider bu gidişle
tarihe gömülen koca koca atlar
tarihe gömülür o kadar
...

* Turgut Uyar

first breath after coma

  • 0
aralık ayının herhangi bir pazartesisinin
sabahının köründe
iç anadolunun en içindeki bir okulda
ayaz yakarken yüzünü
o koca kalabalık önünde
istemiye istemiye
"andımız"ı okurken, nefesi tıkanıp da
olmayan o virgülden sonra
deriiince
nefes alan çocuğun
virgüle sarıldığı gibi sarılmak istiyorum sana
bilmiyorum ki
olur mu, olmaz mı

Gitmek: Benim Marlon ve Brandom

  • 0
"... çekmecemdeki son sigaram, beni sarmalayan o koca kadife yeşil ceketsin. Bir kuş misali uçarak gitmek istediğim adamsın. İran'sın. Suriye'sin. Habur'da nöbet tutan askercik, Mezopotamya'daki en vahşi kıpkırmızı gelincik ... Üzerine yattığım uçsuz bucaksız boz bir vadisin ... Marlon ve Brando'msun ... "

not: şimdilik bu kadar daha ayrıntılı yazı yakında...