Goodbye Cruel World
yıllık düşündüklerimi sorgulama neden öyle düşündüğümü anlayamama ve akabinde başa dönme günlerine girmiş bulunmaktayım sağolsun müzik sponsorum oldu Pink Floyd da.
Pink Floyd çok baba grup yahu.
başlıkla alakasız istek kipinde düşünce baloncuğu : her kelimeyi yalnızca bir kere kullanarak kitap yazılsa ya.
Everybody But Me
insanın çevresindeki herkesin hayattan tüm öğreneceklerini öğrenmiş nam-ı diğer bazı şeyleri aşmış modda gezinmeleri kötü bir durummuş.bi bakıyorum herkes fatih'in istanbul'u fethettiği bilgi donanımında.
"eğer ben padişahsam emrediyorum ordunun başına geç ha eğer sen padişahsan zaten sen padişahsın daha ne diyim."
hadi ben good will hunting'deki sorunlu tip oliym yahu neden herkes bi robin williams olma çabasında.
herşey güzel olacak erdem , rahat ol biraz ya , amaan sana da herşey batıyor , çok komplekslisin , illa bi çıkıntılık yapacaksın.
x=y;
beni herkes benden daha iyi tanıyor , biliyor.neyi neden yaptığımdan herkes emin.
Agalloch
katatonia'nın ilk zamanlar yaptığı müziği sevenlerin hoşuna gidecek müzik yapan amerikalı bir grup bunlar.seattle'dan anca grunge çıkar sanmıştım yanılmışım ama istisnalar da kaideyi bozmaz.hazır yeni de ep çıkardılar the white ep diye ,dinlemediğim zamanları telafi ediyorum bolca.
ne biçim müzik dinliyorum ben ,
sırf popüler değil diye dinliyorum ,
yaktın beni anathema.
Persepolis : The Story of a Childhood
bir süre önce şans eseri bu seneki favori filmlerimden persepolis'in uyarlanmış olduğu çizgi romanı buldum internette -tabii pdf formatında.şu aralar da onu okumaya başladım gayet eğlenceli ki filmi de öyleydi.bu sene oscar alamamasını da amerikan zevklerine bağlıyorum direk netekim and the oscar goes to..
80th Annual Academy Awards
bu seneki oyunculuk dallarında avrupalılar topladı bütün ödülleri en çok da Javier Bardem'e sevindim.fotoğrafta da ingilizler cool tavırlarından ödün vermezken akdenizliler kendini belli ediyor hemen.
Ethan Coen de Joel'e nispeten daha bir sempatimi kazandı nedendir bilinmez.
Acaba amerikan kültürünün empozesinden veya ne bileyim kapitalist sistemin dayatmalarından mı yakınmalıydım ? neyse bu da böyle olsun.
Road to Oscar Awards
80.Oscar ödülleri yaklaşırken bu adres'te son 79 yılının en iyi film ödülünü kazanan filmlerinin posterleri mevcut..
and the oscar goes to..
Sesli Düşünüyorum : The World is Not Enough
kendimi hiçbir konuda yeterli olmayan , ordan oraya zıplayıp duran , zaman zaman da kendinden olan memnuniyetsizliğini belirten biri olarak buldum kendimi.soru şu şu ana kadar herhangi bir konuda kendi tutarlı görüşlerimi , savunma cephelerimi oluşturabilecek kadar bilgi sahibi miyim?
cevap sorunun ağırlığına bakıldığında çok hafif.kısaca hayır..şimdiye kadar çeşitli peryodlarda bu rahatsızlığım nüksetti ve devamı da gelecek netekim yeterli bilgi düzeyine ulaşabilme hayalim ben çalıştıkça daha da uzaklaşıyor.garip gibi geliyor ama şöyle ki okudukça , araştırdıkça tek öğrendiğim ne kadar bilgisiz olduğum.bu da çok rahatsız edici.
yetmek istiyorum
Paranın Üstü
bi radikal dedim adama ve elimdeki tek parayı yani 50 kuruşu uzattım.adam bi bana bi paraya baktı ve kayıtsızca bi falım naneli uzattı .son param da böylece eriyip gitti.
tek malı üzerindeki giysiler olan biri olarak dikildim kaldım orda.
"bişey mi vardı?" dedi."yok." dedim. gittim.
"mülksüz olmak istiyodun al şimdi hiç bi halta sahip değilsin!" dedi.yaralandım.kim olduğumu bilemez oldum.
şuursuzca yürüdüm kar küçük küçük yağarken , iyi ki de yağıyor diye düşündüm.malum tarlalar,kuraklık felan.
Once we were here..
eve geldim bilgisayarın başına oturdum.anında mesajlaşma aracımı açtım bir iki sohbet koparırım diye.muzip bi arkadaş "ne o doğru düzgün bişey yazmıyosun sanatçı bunalımı mı yaşıyosun?" dedi.utandım.
ama hazır cevap bilirdim kendimi.yanılmışım.yoksa öyle olmak mı isterdim de böyle mi kaldım ?
kalktım bilgisayarın başından.kitabın bitmesine az kalmıştı , bari onu bitiriyim dedim.
bitirdim.
Gerçek yolculuk geri dönüştür..
Chuck Norris Facts
1. If you have five dollars and Chuck Norris has five dollars, Chuck Norris has more money than you.
2. There is no 'ctrl' button on Chuck Norris's computer. Chuck Norris is always in control.
3. Apple pays Chuck Norris 99 cents every time he listens to a song.
4. Chuck Norris can sneeze with his eyes open.
5. Chuck Norris can eat just one Lay's potato chip.
6. Chuck Norris is suing Myspace for taking the name of what he calls everything around you.
7. Chuck Norris destroyed the periodic table, because he only recognizes the element of surprise.
8. Chuck Norris can kill two stones with one bird.
Kaynak: Chuck Norris Facts
Dogme 95 Manifesto
"I swear to submit to the following set of rules drawn up and confirmed by DOGME 95:
1. Shooting must be done on location. Props and sets must not be brought in (if a particular prop is necessary for the story, a location must be chosen where this prop is to be found).
2. The sound must never be produced apart from the images or vice versa. (Music must not be used unless it occurs where the scene is being shot).
3. The camera must be hand-held. Any movement or immobility attainable in the hand is permitted. (The film must not take place where the camera is standing; shooting must take place where the film takes place).
4. The film must be in colour. Special lighting is not acceptable. (If there is too little light for exposure the scene must be cut or a single lamp be attached to the camera).
5. Optical work and filters are forbidden.
6. The film must not contain superficial action. (Murders, weapons, etc. must not occur.)
7. Temporal and geographical alienation are forbidden. (That is to say that the film takes place here and now.)
8. Genre movies are not acceptable.
9. The film format must be Academy 35 mm.
10. The director must not be credited.
Furthermore I swear as a director to refrain from personal taste! I am no longer an artist. I swear to refrain from creating a "work", as I regard the instant as more important than the whole. My supreme goal is to force the truth out of my characters and settings. I swear to do so by all the means available and at the cost of any good taste and any aesthetic considerations.
Thus I make my VOW OF CHASTITY."
Copenhagen, Monday 13 March 1995
Thomas Vinterberg Lars von Trier
açıklama: türün ilk örneği de 98 yapımı Vinterberg'in Festen'i.sanırım olayın ilk gazıyla felan dolusuyla ödül toplamış, herkesin "süper film yaaa" övgülerine nail olmuştur.Ama sonralarında alta imza atanlar bile olaydan sıkılmış "tamam hacı biz başlattık devamı gelir" diyerek davadan çekilmişlerdir.
Odo
Think Big
KG sakatlanınca All-Star'da yerini Rasheed Wallace'a bırakmıştı.Rasheed'i severim de o All-Star ortamına yakıştığını pek düşünmüyorum.Gözüm Aircanada'daydı benim gelse de şenlendirse ortamı diye.
Şimdi de Caron Butler sakatlanmış onun yerine Ray Allen çağrılmış ortama.benim hala gözüm Aircanada'da.yahu bu adam hiç performans vermese bile J-Kidd ile bütün All-Starlara otomatik çağrılmalı.malum smaç yarışmasındaki yaptıkları yetmez mi buna?
yeter
Coming Soon #4
artık coming soon luk bir durumu kalmamış olsa da benim yeni haberdar olduğum bir Sidney Lumet filmi Before the Devil Knows You're Dead.
son zamanlarda her bir yanda görmeye başladığım Philip Seymour Hoffman bu filmde de başrolde.kendisine güvenim sonsuzdur netekim Charlie Wilson's War da vasat bir film olduğu halde kendisi filmi izlenebilir kılan birkaç faktörden biriydi.
kısaca hikayesi iki kardeşin ailelerinin mücevher dükkanını soymayı planlaması ve birşeylerin yanlış gitmesi üzerine gelişenler.kardeşlerden diğerini de Ethan Hawke canlandırıyor.fragmandan gördüğüm kadarıyla bu film gayet başarılı göründü bana.en yakın zamanda da -izmir'e dönünce- izlemiş olarak da yorumumu yapıcam.
Güllaç
All Star 2008 Part III
geride kalan iki gönderide önce all star öncesi takaslarını sonra da all star aktivitelerini kendimce değerlendirdim.şimdi sıra all star maçına ve dolayısıyla seçimlere geldi.Rookie - Sophomore maçıyla ilgili birşey söyliyemiycem tek bildiğim Kevin Durant'i merakla izliyeceğim.
All Star maçı için de uzun uzadıya laflar etmiyeceğim.Doğuda beni heyecanlandıran Jason Kidd ile Dwyane Wade var sadece.Kidd'den asistler Wade'den de smaçlar bekliyorum onun dışında çok sıradan bir kadrosu olduğunu düşünüyorum Doğu karmasının.Mesela Shaq gibi bir eğlence kaynağı ve Aircanada nasıl olmaz bu kadroda anlayamadım.
Batı karması en azından daha iç açıcı.T-Mac'in yokluğuna üzülsem de Kobe ile Iverson eğlence katacaktır takıma.
Bu seneki all star kadroları için böyle karamsar düşünen de bir tek ben değilmişim insanlarda bu kadrolar için the most dissappointing of all times şeklinde bir görüş varmış.
Capitães de Abril
Portekiz'de diktatör Salazar'a karşı yapılan Karanfil Devrimini anlatan sade bir film Nisan Devrimi.Devrim yapmaya giden tankların şehir merkezine inerken kırmızı ışıkta beklemeleri oldukça güldürmüştü beni.neyse ki yüzbaşı devrim kırmızı ışıkta beklemez talimatı verdi de devam edebildiler.
Benim için filmin bu seneki karşılığı da bir diğer sade ama bazı sahneleriyle yaran film olan A fost sau n-a fost?.
Doğru kitapları okumuş olsaydım avrupanın Che Guevarası olabilirdim.
Spurs:90 - Celtics:98
Celtics şampiyonluk konusundaki iddiasını göstermesi bakımından önemli maçlardan birinde dün gece San Antonio Spurs ile karşılaştı.KG bir süreder sakat olduğu için yük son maçlarda Paul Pierce'ın omuzlarındaydı ki bu gece de öyle oldu.bu arada KG'in all star maçında yer alması da kesin değilmiş duyduğuma göre acaba Hidayet için bir şans doğar mı diye düşünmüyor değilim.
Celtics şimdiye kadarki galibiyet yüzdesiyle umut verse de kilit maçlardaki performansları gerçek güçlerini gösterecek diye fazla da umutlanmıyordum şampiyonluk için.Ama Paul Pierce'ın 35 sayısıyla Spurs'e karşı galip gelmeyi başardılar.Tüm maç üstün oynasalar da son periyotta Spurs'un sıkıştırması beni korkuttu ama Pierce gerçekten çok iyiydi.Böylece beni korktmasına rağmen Celtics batı takımlarına karşı 16'da 16 yaptı.Detroit ve Orlando'ya karşı olan mağlubiyletleri dışındakileri de beklemiyordum açıkçası -bir de Lebron'un üstün performansı var.şimdiye kadarki olan sezon performansları oldukça etkileyici.Garnett'in yokluğunda da 7.maçta 5.galibiyetlerini almışlar.
Tabii ki playoff maçları bundan çok daha zorlu geçecek.ama bir sakatlık olmadığı sürece en kötü ihtimal doğu finaline kadar çıkacaklarını düşünüyorum.olası bir Detroit-Boston doğu finalini de iple çekiyorum.
Haydi bir de final tahmini yapayım bari sezon ortasında.daha önce doğu finali için yine Celtics - Pistons , batı finali için de Hornets - Suns demişim.şimdi de aklımdan bir Celtics - Suns finali geçiyordu.şimdiye kadar tutarlı gidiyorum demek ki ama playoff larda neler olur bilinmez.malum Suns geleneksel olarak her sene bir şanssızlık yaşama konusunda ısrarlı davranıyor.bu sene umarım Shaq onlara şans getirir de bir sakatlık yaşamazlar.(malum geçen sene Steve Nash'in burnunun kırılması önceki sene ise 5 numara olarak Boris Diaw ile oynamak zorunda kalmaları)
not:bu arada üstteki fotoğraf da Boston'un sezon öncesi hazırlık maçları kapsamında yaptığı Roma ziyaretinden.Del Piero eline topunu almış koşmuş Celtics kampına.Celtics'in süper triosuyla da bi süre sohbet etmişler.
edit:duyduğuma göre KG All Star'da sakatlığı nedeniyle yer alamayacakmış.onun yerine Detroit'den Rasheed Wallace çağrılmış.
En İyi 50 Distopya Filmi
bu listede başlığından anlaşılacağı üzere 50 adet "en iyi" distopya türünde filme yer verilmiş. listenin çoğunluğunda aşina olduğumuz filmlerin yanı sıra, kimimizin adını dahi duymamış olabileceği filmler de var.. bu günlerde ne izlesem diye düşünen bilim kurgu - ütopya severlere fikir vereceğini düşünüyorum.listenin 50. sırasında benim izlenmesi gerekenlerimden Equilibrium , 1. sıradaysa saygıdan olsa gerek 1927 yapımı Metropolis var.listeye girmemiş running man ya da avalon gibi yapımlar da unutulmamış..
sıralama herkese göre değişebilir örneğin Mad Max 2: The Road Warrior'un ilk 10 da yer alması bana garip geldi.
Anarşi: Özgürlüğü Yaratmak
İNSANLIK tarihinin son birkaç yüzyıla denk gelen bölümü, tanrıya karşı verilen savaşa ayrıldı. Aydınlanma ve ardından gelen yüzyılları tüm tahakküm kurumları ve fikriyatıyla tanrıyı, uzaklarda, gökyüzünde bir yerlerde, birilerinin geri kalanlar üzerinde otoritelerini tesis etmek için tutmasına karşı mücadeleye hasrettik.
Bu, salt tanrıyı yok etmek üzerine kurulu bir dönem değildi, hatta belki de daha çok, onu yeryüzüne indirme, insanı tanrılaştırma hedefi üzerinde yükseliyordu. Değişik felsefe akımlarından pek çoğunun, örneğin Bakunin’in ya da Nietzsche’nin tek amacı tanrıyı imha etmek değildi, onu ilhak etmek, ele geçirmek, biz zavallı insanoğlunu tanrı yapmaktı.
Taarruz eksik kaldı. Tanrıyı öldürdük belki, ama cehennemi söndüremedik. Ya da şöyle diyelim: Tanrıyı yeryüzüne indiremedik, ancak kapitalizm, cehennemi yeryüzüne indirdi.
David Graeber, “Yeni Anarşistler” adlı makalesinde, 19. yüzyıl sonu ile 20. yüzyıl başında, anarşist hareketin Avrupa’da güçlenmesiyle, o dönem ülkeler arası serbest dolaşımın varlığı arasında bağlantı kurar. Avrupa’da dolaşmak için pasaporta ihtiyaç yoktur, hatta dendiğine göre, bunun düşüncesi bile aşağılayıcı gelmektedir Avrupalıya. Yanı sıra, yine aynı tarih diliminde, Avrupa devletleri arasında bir savaş ufukta görünmemektedir. Ancak ne zaman ki devasa ordular hareket etmeye başlar, tüm parçalarıyla, ideolojik ve siyasî yapısıyla savaş belirir, anarşist hareket yavaş yavaş gücünü yitirir hâle gelir. Graeber, anarşinin “imkânsız” olarak algılanmaya başlamasının bu döneme denk düştüğünü iddia eder, zira merkezî, kitlesel, düzenli orduları hareket ettirme yeteneği siyasetin ayrılmaz parçası olur. Bu, anarşizmin, parçası olamayacağı bir alandır.
Graeber, ardından, bugün Avrupa’da yaşanan sürecin, bir asır öncesine benzediğine dikkat çeker: Avrupa Birliği, Schengen Anlaşması ve Avrupa devletleri arasındaki bir savaşın ihtimal dahilinde olmaması. Bu, Graeber için, anarşizmin yeniden yükselen bir dalga olması için, yüzyıl önceki gibi, uygun bir zemindir.
Değerlendirmesinin tarihle ilgili bölümünde, belli bir bakış açısından, haklılık payı yüksek olsa da, dev orduların yürüyüşünün insanlıkta yarattığı tahribatı, yeryüzüne inen cehennemi görmenin ürettiği insanlık durumunu göz ardı eder Graeber. O dönemki yıkım, özyıkıma da dönüşür ve İkinci Paylaşım Savaşı öncesinde insanlığın son onurlu çığlıkları 1936 İberya Anarşist Devrimi’nde yükselir.
Bugünkü Avrupa da, küresel kapitalizmin kaymağını yemekle meşgul olduğu için, ahlâkî açıdan bakarsak, aslında aynı cehennemi görmektedir – sadece taktığı gözlüklerin camları pembedir! Bu nedenle Batılı, yüzyıl sonra yeniden pasaport kullanmayı unuttuğu gibi, yazık ki savaş öncesi tutkusunu da unutmuştur. Cehennemi görmek de budur zaten. Ya da haşlanan kurbağa sendromu diyelim. Özyıkım, kaderin bir cilvesi oluverir – bugün AB ülkeleri içinde yılda 58 bin intiharın meydana gelmesi gibi.
Antik Yunan tanrıları “insan” gibidir. Kızar, sevinir, çiftleşir, kin tutar, kendini kaybeder, ahbap olur, düşman kesilir... Antik Yunanlar, tanrıyı yeryüzüne indirmek yerine, insanı gökyüzüne çıkarmıştır. Bu, kuşkusuz ki, kendinden hoşnut olmanın, özsevgi ve özsaygının işaretidir. (Antik Yunan’ın hiyerarşik, köleci düzeni bu yazının tartışma konusu değil.)
İsa’nın tanrısı ise insan-olmayan her şeydir. Buda’nın kutsadığı da öyledir. Krallığında, insanî zaaf ve tutkulardan uzak, etliye sütlüye dokunmadan oturur. Böyle bir tanrıyla, bırakın ona tapmayı, muhatap olmak bile, kendinden tiksintinin belirtisidir, özyıkım yöntemidir.
Ancak rahibin pandora kutusu açıldığında, ortalığa tanrıtanımazlık ve bilim saçılır, zira yüzyılların itiraf, sorgulama, soruşturma birikimi, örgütlü Hıristiyanlığın, Kilise’nin iktidarını pekiştirdiği gibi, onun yıkımına da yol vermiştir. Özyıkım, yalnızca mümin Hıristiyan bireyin değil, İsevî iktidarın da kendine çizdiği yoldur.
Son kötücül gücüyle, ardında cehennemi, kapitalizmi bırakarak, eskisine nazaran mütevazı bir konuma çekilmiştir.
Cennet vaadi – gelecekte bir gün ebedî huzur ve mutluluğa erme – cehennemi yaşamayı katlanılır kılar, ama aynı zamanda cehennemi yaşatan da aynı vaaddir. Yani, ortada iç içe geçmiş iki oyun var.
Bugün çalışıp ileride rahata erme, özgürlüğü bir başka bahara bırakma ya da işkenceye, katliama, aşağılanmaya katlanıp “demokrasi”ye kavuşma vaadi... Cehennemin ateşi harlanır.
Oysa, “insan yazgısı mutlu anlara yöneliktir, mutlu zamanlara değil” der Nietzsche. Mutlu olmayı düşündüğümüzde, aklımıza anlar gelir, bunları ebedîleştirmek kendi kendimize yarattığımız bir yanılgı. Bu, bugün cehenneme katlanmamıza da neden olur.
Anavatanında refahlardan huzurlara koşan küresel kapitalizm, bilhassa Batı ve Kuzey-dışı coğrafyaya büyük acılarla dayatıyor kendisini. Askerî, ekonomik ve kültürel saldırıları, küresel toplumun küresel “artık”larını da üretiyor. Savaş ve sefalete boğulanlar, göç yollarında harap oluyor. Kapitalizm, insanlığın üzerinden bir silindir gibi geçiyor ve “her şey düzelecek” diye tekrarlıyor durmadan – sen de düzeleceksin, dümdüz olacaksın!
Bu durumu biraz olsun “düzeltmek” için küresel kapitalist sistemden medet ummanın, konformizm yatağına uzanmanın bir anlamı var mı?
Graeber’in dikkat çektiği zaman diliminde, pasaport kullanmaktan hiç de utanmayan devletlerin bulunduğu coğrafyalarda, anarşizm Avrupa’yla rahatlıkla kıyaslanabilecek bir güçle var etmiştir kendisini. Latin Amerika’da ya da Uzak Asya’da... Bunu konjonktürel tahlilleri es geçmek için değil, cehennemin ortasında insanlığın bazen cennet vaadlerinden alabildiğine kaçınma yeteneği gösterebildiğini vurgulamak için söylüyorum. Örneğin, bu sayıda 20. yüzyılın başındaki Brezilya’da anarşistlerin inançlı ve kararlı mücadelelerini okuyacaksınız ( Viva A Terra Livre ) . Ve hemen yanında da, Brezilyalı bir “siyah anarşist”in, Graeber’in kutladığı “beyaz anarşizm”le ilgili fikirlerini ( Siyah Anarşizmin Kaderi ) . Batı-dışının aynı zamanda beyaz-dışı olduğunu da unutmadan...
Kapitalizm cehenneminin en yakıcı olduğu coğrafyalarda, hemen yanı başımız gibi, zebanilere karşı mücadele etmek, anarşizmin kendisini en iyi ifade edebildiği alanlardan. Ve anarşinin mümkün olduğu...
Özgürlük, köleliğe katlanarak, nihayetinde erişilecek uzak bir gelecek algılayışıyla tanımlanamaz. Ve insanlığın özgürlük idealinin son yüzyıllardaki en net ve temiz ifadesi olan anarşizm de... Özgürlük ve anarşi, sürekli yaratılarak, biriktirilerek, ‘öz’ü hiç durmadan ‘gür’leştirerek var edilir.
Anarşizm, bu yüzden bir eylem felsefesidir, hayattır. Bilinmez bir zaman dilimindeki, adeta ilahî bir (büyük ‘Ö’ ile) Özgürlük değil, eyleyerek, mücadele ederek ve her adımda biraz daha özgür olarak kazanılan özgürlük anarşinin yuvasıdır. Bu yüzden anarşizmin tarihi yenilgiden çok başarıyla doludur. Her eylemle, her mücadele alanıyla daha çok özgürlük alanı ve imkânı yaratıldığı için. Mücadeleyle yaratılan özgürlük alanları, insanlık idealinin en değerli yapı taşlarıdır ve – hiç merak etmeyin – insanlığın ortak hafızasında hep birikir.
Kapitalizmin, batıda ve doğuda, kuzeyde ve güneyde giriştiği savaş, insanlığın özsaygısını yitirmesi ve özyıkımı kabullenmesi için yürütülen bir savaştır. Tahakküm aygıtlarının bin yıllardır sürdürdüğü bir saldırı bu.
Ve bu savaşa, yeryüzüne inmiş cehennem ile cennet vaadi eşlik eder. Cennet vaad edip cehennemi yaşatanlardan “konjonktürel medet ummak”, yenilmektir.
Bizim yarattığımız özgürlük mücadelesi, adım adım, biriktirilerek büyüyeceği için, en parlak varoluşunu yine biz istersek yaşar. Ve kapitalist cehennem alevlerinin en yüksek olduğu yerde, bu adımları sıklaştırmak, hem hayatîdir hem de ihtiyacı en çok hissedilen yolda yürümektir.
Anarşizm, doğuşundan beri, imkânsız bir gelecek tasavvuru değil, yaratılacak ve yaratılmakta olan bugün üzerine kurulu. Çünkü özgürlüğü hem bir insanlık ideali hem de insanlık gerçeği olarak kavramayı başardı. Ve imkânsızlıklar teorilerinin, iktidarın yarattığı bir tahribat olduğunu da tespit etti.
Özyıkım düzeninin karşısına özsaygıyla dikilmek; kendini bilmek ve kendini kendi özgürlüğün için reddedebilmek... Yani adımları sıklaştırmak.
Cehennemin ortasında yanmamak zor ama zebaniye yaranmak daha da zordur. “Anarşi mümkün mü?” sorusunun altında şu soru yatar: “Benim özgür olmam mümkün mü?” Ve ilk soruya yanıt, ikincisine “hayır” diyecek kadar alçalıp alçalmadığınıza bağlı. Tam bugün ve burada.
Ali Çağrı Mutlu
Kaynak:http://www.ozgurhayat.org/1.php?a=19
Miller's Crossing
Coen Biraderlerin No Country For Old Men'i bu senenin en beğenilen filmlerinden biri oldu.zaten ben de beğenimi geçenlerdeki bir gönderimle göstermiştim.
Bugün de Coen'lerin bir diğer başyapıtını izleme fırsatım oldu.Mafya filmlerine çok düşkünlüğüm yoktur ama Al Pacino'lu bütün mafya filmlerini de izlediğimi söyliyebilirim.Miller's Crossing için de söyliyebilecek fazla sözüm yok aslında izlediğim en iyi mafya filmlerinden biri oldu diye acele bir ifade kullanmak da istemiyorum, ama öyle.Burda sinema sanatı üzerine olan bilgi(sizlik)im ortaya çıkıyor sanırım.En azından fazla çırpınmıyım da batışım kolay olsun.
Gabriel Byrne'ın performansı en çok gözüme battı film boyunca netekim senaryo da çok güzeldi ve berabercene Tom Reagan karakterini unutulmaz gangsterlerim arasına soktular ki bir üstünde de Tony Montana yer alır.Bu da ne kadar başarı bir film olduğunu - en azından benim gözümde - gösteriyordur.
Hem ne yaptığını tam olarak bilmez yazı tura atar (bkz: Anton Chigurh) haliyle hem de şapkasız çıkmam abi tripleriyle beni benden aldı.herkese zekilik taslayıp da önüne gelenden dayak yemesi de beni üzdü ancak filmin sonunda Bernie Bernbaum'un yakarışlarına gerekli cevabı vererek gözümde level atladı.
Spoiler olayına felan girdim ama bu kadarcık da olsun.Zaten sinema sanatının inceliklerini gösterip kamera açılarını veya çekim tekniklerini eleştirecek halim de
yoktu.
Nobody knows anybody. Not that well.
not:Anton Chigurgh da en başarılı kötü karakterler listem olsa kesinlikle listede yer alırdı.En iyisi böyle bir liste oluşturmak.
All Star 2008 Part II
Daha önce AllStar 2008'a giriş yapmaya çalışmış ama takaslarda takılıp kalmıştım.
Bu arada bu sabaha karşı Orlando'ya karşı oynadıkları maçta Lakers'ta Kobe'nin 36sının üstüne bir 30 ekleyerek ne kadar etkili olacağını gösterdi Gasol.
Shaq ise henüz sakat ve AllStar haftsonu sonrasında dönüş yapacağa benzer.Kendisi hemen iddialı bir açıklamayla giriş yapmış Phoenix kariyerine.
İnsanlar benim koşmayı sevmediğimi zannediyorlar, ama bu doğru değil. Ve şunu bilsinler ki motive olmuş bir Shaquille O’Neal, oldukça tehlikeli bir Shaquille O’Neal'dir.
şimdik son gelişmeleri de bildirdiğimize göre gönül rahatlığıyla AllStar 2008'e dalabilirim.Öncelikle şunu söyliyebilirim ki 3 sayı,yetenek ve smaç yarışmalarının geçen senelere göre daha heyecanlı geçeceğini düşünüyorum.
Özellikle 3 sayı yarışmasında geçen senenin şampiyonu Jason Kapono,2002 ve 2003'ün şampiyonu Peja Stojakovic ve onlar kadar iddialı bir de Kobe Bryant duruyor.Peja o ihtişamlı Kings dönemi sonrası bi süre gözümden uzak kalmıştı ama New Orleans'ın yükseliş devrinde CP3'ün yanında o da kendine geldi.Bu yükselişini tekrar 3 sayı yarışmasında şampiyon olarak da kanıtlamak istiyordur herhalde.
Bu üçlünün dışında da Richard Hamilton,Steve Nash ve Daniel Gibson gibi benim nedense küçümsediğim ve kazanamayacaklarını düşündüğüm 3 yıldız var.Netekim Daniel Gibson'u pek tanımam.Steve Nash ve Richard Hamilton'un da düzenli üçlük attıkları gözüme hiç çarpmadı.
Yetenek yarışmasına bakıyorum da bir en çok Lebron'un olmayışına seviniyorum.Öyle cüsseli birini yakıştırmıyordum yetenek yarışmasına zaten kendisine kişisel bir gıcıklığım da mevcut.Yetenek yarışması genelde ilgimi en az çeken yarışmas olsa da bu senedi katılımcılar çok sevdiğim adamlar.Chris "CP3" Paul,Jason Kidd,Dwyane "Flash" Wade ve Deron Williams gibi guardları görünce yarışmada keşke özel pas atraksiyonları felan da yaptırsalar diye düşündüm kendimce.Bu kategoride bariz bir favorim yok ama kişisel olarak CP3'ün kazanmasını istiyorum.Ama Dwyane Wade'de bu hız oldukça ancak paslarda hata yapması lazım ya da serbest atışı atamıycak hemen.
Smaç yarışmaının katılımcılarına gelirsek T-Wolves'dan Gerald Green,Raptors'dan Jamario Moon,Grizzliess'den Rudy Gay ve eğlenceli adam Dwight Howard bu sene ordan oraya zıplayıp hoplayacak.Green geçen sene Celtics formasıyla kazanmıştı artık T-Wolves'da.bu sene katılımcılar hakkında onun dışında bir fikrim de yok ama duyduğuma göre Rudy Gay'in kazanma olaslığı yüksek deniyormuş birileri tarafından.Bir de Jamario Moon youtube'a kendi vidyosunu koymuş smaç yarışmasına hazırlanırken çektiği,izledim.ama yeni atraksiyon da yoktu vidyoda.
kazanacağını düşünmesem de Howard'dan yine eğlenceli birşeyler bekliyorum ben.Kim bilir belki bu sene de yardımcısı olarak Hidayet orda durur da allstar lara kaçak yoldan girmiş , o havayı solumuş olur.
not olarak şu bilgiyi de vereyim: nba.com'un allstar özel sayfasında geçmiş yılların allstar maçlarının en iyi 10 hareketlerinin vidyoları listelenmiş.Özellikle 1992 yılı benim favorim.izleyin,izlettirin.
Deadsoul Tribe
Deadsoul Tribe yeni keşfettiğim Tool esintileri taşıdığına kanaat getirdiğim bir progressive metal grubu.Tool esintileri var dediysem kendilerine özgü yanları da var ki dinletiyorlar kendilerini.grup 2000 yılında kurulmuş ve 2002'den itibaren de nerdeyse her sene bir albüm çıkarmış ben sadece 2007 çıkışlı albümlerini dinleyebildim ağız tadıyla.İzmir'e gittiğimde diğer albümlerini de edinmeyi düşünüyorum ki Tool ve progressive sevenler için önerebileceğim bir grup.
Benim dinlediğim albümlerinin ismi A Lullaby for the Devil dinlemek isteyenler bu albümünden başlayabilirler dinlemeye ,benim gibi.
Albümden A Stairway to Nowhere isimli şarkı beğenimi kazandı ki bu ismi bir gönderime de layık görmüştüm.Psychosphere de albümden beğenimi kazanan, kulağa hoş gelebilecek şarkılardan biri.
All Star 2008 Part I
devre arası tatilinin sonu yaklaşırken refleks olarak all star haftasonunun da yaklaştığını hissediyorum birden.bakıyorum yine kaydadeğer gelişmeler var nba'de.
genelde all star haftasonuna doğru ilerlerken takaslarla şenlenirdi ortalık bu sene de yine kural bozulmadı.biri çok mantıklı(pau gasol) biri ise kafamda soru işaretleri yaratan (shaq-marion) iki takas oldu bu sene.
pau gasol'un lakers'a takası -hem de karşılığında kaydadeğer biri gitmeden -üst düzey takımlardan olan lakers'ı kesinlikle şampiyon adayı yapar benim gözümde ki pota altında da eksikleri vardı malum böylece bunu da kapamış oldular.
pau gasol'u nba de oynadığıyla pek takip eden,seven biri değilim daha çok pota altında yumuşak kaldığını düşünenlerdenim.ama iş uluslararası alana gelince ispanya milli takımında tam bir winner olduğunu düşünüyorum ki takımı için de tam anlamıyla lider görevinde.neyse pau ile ilgili daha kişisel düşüncelerime geçmeden keseyim burda.
asıl üzerine kafa patlattığım ama birkaç nokta haricinde anlamakta güçlük çektiğim takas ise şudur ki.gönüllerin sempatiği shaq'ın ,marcus banks ve shawn "the matrix" marion karşılığı phoenix'e geçmesi olayı.olaya iki tarafıyla da bakıyorum.
miami tarafını gayet kolay anlayabiliyorum netekim dipteler ve hareket getirecek bir olaya ihtiyaçları vardı.gönderilmek için de en uygun isim shaq idi ki karşılığında da nispeten daha genç bi marion aldılar.
ama phoenix tarafından bakınca olayı manalı bulmak için bir iki küçük nokta görünüyor sadece yoksa tamamen mantıksız geliyor bana.tamam bu hızlı basketbolla şimdiye kadar batı finaline kadar çıksalar da bi türlü şampiyon olamadılar ve tamam marion ,amare ile takıştığından mutsuz olduğunu söyleyip duruyordu.ama be steve kerr neden başka bi hamle yapmazsın da gidip amare gibi bi 5 numaran varken shaq'ı alırsın.
bunun ancak tek olumlu katkısı olabilir o da amare'yi 4 numaraya çekip shaq'ı 5 numara oynattıklarında daha sağlam bir pota altına ve daha sağlam bir savunmaya sahip olacaklar.bu da tabii ki sert basketbol oynanan playofflar için artı bir yön olacaktır.ama shaq'ın hem çok yavaş olması nedeniyle hücumda alıştıkları tempoyu zor yakalayacaklar.hem de shaq'ın tempo gerektiği zamanlarda az dakika alması durumu ortaya çıkacak ve shaq da bu durumdan ne kadar memnun kalacak acaba.
Bad Boys
Bad boys temalı gönderiden sonra hemen aklıma bu şarkı geldi ki zaten bir süredir dilimdeydi.
bad boys bad boys
watcha gonna do, whatcha gonna do
when they come for you
hi randy!
Coming Soon #3
yılın beklenen güzel filmlerini not düşmek gibi bir işe kalkıştım malumunuz.gayet eğlenceli bir filme benziyor fragmanı itibariyle Son of Rambov.izlemek gerekir diye düşünüyorum.
bir de Dark Knight'ın yeni posterleri dolaşıp duruyor internette.benim genelde joker ağırlıklı olan posterler dikkatimi çekiyor.söylenenlere göre de Heath Ledger en iyi joker olarak tarihe geçecekmiş.bu performansla film de artık batman filmi olmaktan çıkarak daha çok joker üzerine bir film olarak görünmeye başladı bana.böyle de daha iyi oldu gibi.
Film Replikleri #8
#1
Jeffrey Goines: You know what crazy is? Crazy is majority rules. Take germs, for example.
James Cole: Germs?
Jeffrey Goines: Uh-huh. In the eighteenth century, no such thing, nada, nothing. No one ever imagined such a thing. No sane person, anyway. Ah! Ah! Along comes this doctor, uh, uh, uh, Semmelweis, Semmelweis. Semmelweis comes along. He's trying to convince people, well, other doctors mainly, that's there's these teeny tiny invisible bad things called germs that get into your body and make you sick. Ah? He's trying to get doctors to wash their hands. What is this guy? Crazy? Teeny, tiny, invisible? What do you call it? Uh-uh, germs? Huh? What? Now, cut to the 20th century. Last week, as a matter of fact, before I got dragged into this hellhole. I go in to order a burger in this fast food joint, and the guy drops it on the floor. Jim, he picks it up, he wipes it off, he hands it to me like it's all OK. "What about the germs?" I say. He says, "I don't believe in germs. Germs is just a plot they made up so they can sell you disinfectants and soaps." Now he's crazy, right? See? Ah! Ah! There's no right, there's no wrong, there's only popular opinion.
#2
Jeffrey Goines: There's no right, there's no wrong, there's only popular opinion.
#3
Dr. Owen Fletcher: You're a rational person. You're a trained psychiatrist. You know the difference between what's real and what's not.
Dr. Kathryn Railly: And what we say is the truth is what everybody accepts. Right, Owen? I mean, psychiatry: it's the latest religion. We decide what's right and wrong. We decide who's crazy or not. I'm in trouble here. I'm losing my faith.
#4
Dr. Kathryn Railly: If you don't turn yourself over to the police, they're going to, to kill you, then they're going to shoot me too because I'm going to be the accessory to murder.
James Cole: You're all gonna die.
Dr. Kathryn Railly: Nobody is going to die! You're not going to save the world, okay? You're delusional. You've made all this up out of bits and pieces in your head.
James Cole: No.
Dr. Kathryn Railly: Yes! Let me give you an example. You know Jeffrey Goines. You were both patients at County Hospital at the same time.
James Cole: Jeffrey Goines was a fruitcake!
Dr. Strangeluv
benim doğrum en doğru,benim doğrum tek doğrudur diyebilen arkadaşlara bi güzelleme yazmak istiyordum ya metin uca kulağımın dibinde o kadar çok konuştu ki kafam d1,d2,dağıldı.
hızımızı kesmiyoruz ve bilgilerimizi hızla sınayacağımız hız tuzağı başlıyor.
çoğunluğun kabul ettiği doğrular benim de doğrum olmak zorunda mı.yok eğer öyle olmuyorsa kendimi beğenmiş mi oluyorum ben yada neden kendimi savunmak zorunda olayım.
bütün bunlar kafama takılıyor son zamanlarda.üç kişinin "aman çok kötü" dediğine yok bence öyle değil diyince bir açıklama yapmaya zorunlu muyum diye düşünüp duruyorum zamanımın da boşluğu nedeniyle.çoğunluğun kötü dediği gerçekten kötü müdür yoksa popülizm midir yaşanan.
kendi tercihlerimizin savunmasını yapmamızın gerekmediği bir çevrede yaşamak istiyorum sanırım yoksa her önüme gelene kim ki duk'un sinemasını savunmak zorunda kalıyorum ki bu da beni yoruyor.
(bir insanın da teşviğiyle)düşünüyorum da sadece Hababam Sınıfı tipi komedi filmlerini dağarcığında barındıran insanlara Dr.Strangelove'ı -kara komediyi- savunmanın ne kadar imkansız olduğunu farkediyorum.
ben biliyorum tek güzel müziği kings of convenience'ın yapmadığını ve gripin'in bazı insanlara güzel gelebilecek bir müzik yaptığını.
yazı esnasında dinlenen şarkı:R.E.M - Man on the Moon
not: ey kişi sen mtv'ni izle istersen sabahtan akşama ,popüler kültürünle de mutluluklar ,lafım da olmaz.ama beni rahat bırak ,benim işim olmamıştı şimdiye kadar şimdiden sonra da olmaz rihannayla.
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)